BEN DE KORKUYORUM 


 Kendime hep cesur biri olduğumu söyledim, öyle olduğuma inandım. Ama şimdi fark ediyorum ki, aslında cesur değilmişim. Kendi gözümde kahraman gibi görünüp, çevremdeki herkese yardım ederken, kendimi hep en sona bırakmışım. Kendi ihtiyaçlarımı, duygularımı, korkularımı görmezden gelmişim. Asıl cesaretin, insanın kendiyle yüzleşmesi olduğunu bilmiyordum o zamanlar. Kendime acı vermekten, gerçeklerle karşılaşmaktan o kadar korkmuşum ki, bu korkuyu başkalarına yardım ederek, onların hayatını düzene sokmaya çalışarak gizlemişim.


Başkalarını sevmekle, onlara destek olmakla gurur duydum hep. Ama bu sevgiyi kendime hiç göstermemişim. Oysa en çok benim ihtiyacım varmış sevilmeye, anlaşılmaya. Kendimi sevmekten, kendimle ilgilenmekten korkmuşum. Çünkü en derinlerde, kendi içimdeki eksikliklerle, zayıflıklarımla yüzleşmeye cesaretim yokmuş. Yüzeydeki sorunlarla uğraşmak, başkalarının dertlerine koşmak daha kolaymış. Kendimle uğraşmaksa, en zor olanıymış.


Şimdi anlıyorum ki, asıl cesaret başkalarına koşmakta değil, kendine dönebilmekteymiş. Kendimi görmezden geldiğim her an, aslında gerçeklerden kaçıyormuşum. Kendimi beğenmişlikmiş bu, başkalarına yardım etmeye çalışırken, en önemli kişiyi –kendimi– unutmam. Çünkü cesur olmak, sadece başkalarının acılarına derman olmak değil, kendi acılarına da bakabilmek, onları kabul edebilmek demek. Kendi içimde yaralarımı sarmaya cesaretim olmadan, başkalarını iyileştirmeye çalışmamın ne anlamı var?


Gerçek cesaret, kendimle yüzleşmekte saklıymış. Evet, bu yüzleşme canımı acıtıyor ama belki de en çok bu acıya ihtiyacım varmış.


 Yanımda doğru insanlar olsaydı, belki de her şey daha farklı olurdu. Ama şimdi anlıyorum ki, beni güçlendirmek yerine gereksiz bir özgüvenle yüklemişler. “Sen cesursun, sen güçlüsün, bunu da yenersin” dediler sürekli. Oysa bu sözler, gerçekte ne hissettiğimi bastırmaktan başka bir işe yaramamış. Evet, bazen güçlü olmak zorunda değilim, bazen sadece korkuyorum, yorgunum. Artık bunu söylemek istiyorum. Korkuyorum.


Kendimi bu kadar güçlü göstermeye çalışmaktan yoruldum. Her zaman dimdik durmak zorundaymışım gibi hissetmekten, insanlara güçlü olduğumu kanıtlamaktan bıktım. Artık korkularımı saklamak istemiyorum. Ağlamak istiyorum, hem de hıçkırıklar içinde, utanmadan. Bunu dile getirmek, korktuğumu itiraf etmek, bana en zor gelen şeylerden biri oldu hep. Ama şu an, bu yükten kurtulmak istiyorum. Çünkü insan olmak, bazen korkmak, bazen düşmek, bazen çaresiz hissetmek değil midir?


Bir başkasını kırmamak için, "ayıp olmasın" diye istemediğim şeyleri yapmaktan artık yoruldum. Kendi sınırlarımı çizmek, istemediğim şeylere “hayır” diyebilmek istiyorum. Kendim olmaktan vazgeçmeden, içimdeki sesin beni yönlendirmesine izin vererek yaşamak istiyorum. Başkalarının beklentilerini karşılamak için kendimden ödün vermek değil, kendi iç huzurumu bulmak istiyorum.


Ve en çok da, insanların gözlerinin içine bakarak “Ben de korkuyorum” demek istiyorum. Zayıf hissettiğimi, her zaman güçlü olmadığımı, her sorunu çözmek zorunda olmadığımı kabul etmek istiyorum. Çünkü insanlara her zaman güçlü görünmek, bazen dayanılmaz bir yük oluyor. Halbuki gerçek cesaret, her zaman güçlü görünmek değil, bazen zayıf olduğunu kabul edebilmek. Korkularımı saklamadan, kimsenin beklentisi olmadan sadece kendim olabilmek istiyorum.


Kendime şunu söylemek istiyorum: Korkmak, zayıf olmak değil. Bazen korkularınla yüzleşmek, en büyük cesaretin ta kendisidir. Ve ben bunu söylemekten artık utanmıyorum.


 Hem de küçük bir kız çocuğu gibi korkuyorum. Yaşım kaç olursa olsun, o içimde hiç büyümeyen küçük kız var ya, işte onun korkuları, onun savunmasızlığı benimle. Yaşın ne önemi var? İnsan kaç yaşına gelirse gelsin, o çocukluk yaralarını, korkularını hep içinde taşır. Güçlü görünmek zorunda bırakılan, her şeyi idare etmesi beklenen bu yetişkin halimin ardında, aslında kırılgan, bazen kaybolmuş hisseden bir kız çocuğu var. O kız ne zaman ağlamak istese, ona “Sus, sen güçlüsün” dedim hep. Ama artık ona izin vermek istiyorum. Ağlayabilsin, korkularını itiraf edebilsin.


O küçük kız çocuğu, hep güçlü olmak zorunda bırakılmış. Hep bir şeylerin üstesinden gelmesi beklenmiş. Şimdi, büyümüş gibi görünsem de o duygular hâlâ içimde. Korkularım büyümemiş, ben sadece onları bastırmayı öğrenmişim.


Artık o küçük kızı saklamak istemiyorum. Onun gözyaşlarını gizlemek, korkularını örtbas etmek zorunda değilim. Yaşım ne olursa olsun, içimde o kız çocuğu hep var olacak. Ve belki de gerçek cesaret, ona kulak vermek, onun duygularını kabul etmekle başlıyor. Çünkü o küçük kız, korkularıyla da, yaralarıyla da benim bir parçam. Ve belki de en insanca olan tarafım.


Artık o kız çocuğunu serbest bırakmak istiyorum. Onun acılarını, korkularını kabul etmek, onları gizlemekten daha cesurca aslında. Hıçkıra hıçkıra ağlamak, “Ben de korkuyorum” demek ve o küçük kız gibi tüm zayıflıklarımla var olabilmek… İşte gerçek güç belki de burada.


 Yüreğinde kız çocuğu saklayan bütün dostlara sevgiyle...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar