PAZAR SABAHI FIRINA GİTMEYECEKTİK
Doğduğun Ev Değil, Kocanın Evi Kaderindir: Evlilikte Gerçekler ve Pasaklı Kadınların Yükselişi
Evlilik, kimine göre sevgi dolu bir yuva, kimine göre de zorlu bir kariyer. "Doğduğun ev değil, kocanın evi kaderindir" diyen bir toplumda yaşıyoruz. Ama ne garip ki, bu kaderin yükünü taşıyan her zaman kadındır. Öyle ya, eve ekmek alınacak, sofralar kurulacak, kocanın ailesine hizmet edilecek... Ama kadının tüm bu emekleri, sanki görünmez bir perde arkasında yok olur. Kadının pazar sabahı fırın kuyruğunda bekleyip aldığı ekmeği bile takdir etmeyen bir ev düzeninde, o güçlü kadın, kendine “Güçlü kadınım ya, ses etmem” diyerek masaya otururken, kocası kahvaltısını bitirip çoktan kalkmıştır. Sonuç? Sessizlik... Zira güçlü kadın konuşmaz, sadece yapar!
Hepimizin bildiği bir gerçek var: Saygıdeğer, hanımefendi gibi eşine ve ailesine sonsuz özen gösteren kadınlar, nedense bir köşeye atılırken, evde saçlarından yağ damlayan, evi dağınık ve kocasına zerre saygı göstermeyen kadınlar ise el üstünde tutulur! Dikkatinizi çekti mi? Yani, kocasının ailesine “canım cicim” diye seslenen kadınlar çırpınıp dururken, "Ona da bakmam, buna da hizmet etmem" diyen pasaklılar, baş köşede ağırlanır. Anlamak zor!
Bakıyorsunuz, bayram sabahı eşini evden kovan kadınlar, mangal başında keyif çatıyor; evi derleyip toplayan kadın ise köşe bucak temizlik peşinde. Hele ki ikram işine gelince, elinde tepsiyle oradan oraya koşturan o kadına bir teşekkür bile çok görülür. Ama evi karman çorman olan, misafirlere su bile ikram etmeyen o "pasaklı" kadın mı? Kocasının ailesi onu baş tacı yapar, çünkü zahmet etmiyor, evde güç gösterisi yapmıyor ya, bir rahatlık bir huzur ortamı yaratıyor. Demek ki, bazen az çabayla çok saygı görmenin formülü buradan geçiyor.
İroni şu ki, evdeki en pasaklı, en umursamaz kadın, nedense "prenses" muamelesi görürken, kendini yıpratan ve ailesine tam destek veren kadınlar, sessiz bir köşede unutulmaya mahkûm. İşte burada evlilikteki ilahi adalet devreye girer mi, diye düşünmeden edemiyoruz. Yıllarca hanımefendi gibi davranan, kendini ailesine adayan kadınlara bir gün mutlaka hak ettikleri saygı ve değerin geri döneceğine inanmak istiyoruz. Çünkü ne derler bilirsiniz: İlahi adalet, geç gelir ama mutlaka gelir. Ve o gün geldiğinde, her pasaklının kapısı çalınacak!
Ama ne olursa olsun, güçlü kadının yalnız kaldığı, çabasının görmezden gelindiği bu düzenin bir gün değişeceği ümidiyle, kadınların kendilerini daha fazla tüketmeden, hem saygı hem de sevgiyi hak ettiklerini hatırlamaları gerektiğini unutmamalıyız. Elbet bir gün, el üstünde tutulan gerçek değerler olacak.
Evimizde Ağırladıklarımız: Yuvanın Sessiz Yıkanları
Herkes bilir ki ev, insanın kalesidir. Ancak bu kale, bazen dışarıdan gelen misafirlerin sinsice yerleşip duvarları içeriden çatlatmasıyla sarsılır. Evin kapıları iyi niyetle, dostça açılır ama içeri giren her misafir iyi niyetli olmayabilir. İşte tam da burada başlar yuvanın yıkılma süreci.
Bir de o “yuvanın sessiz yıkanları” var ki, onları ağırlamak adeta bir kumar gibidir. O kadar ince ince işlerler ki, fark ettiğinizde iş işten geçmiş olabilir. Misafirliğe gelen, güler yüzle kapınızı çalan bu kişiler, ilişkilere sinsice zarar verebilir. “Canım ne güzel bir yuvanız var” derken arkasından, eşinizle aranızdaki bağı yavaş yavaş çözmeye başlarlar. Bazen iyi niyet kisvesi altında, bazen de küçük dokunuşlarla...
Dikkat edin, bu tip misafirler eve geldiklerinde önce sizi öve öve bitiremezler, “Ay ne güzel bir kadınsın, ne beceriklisin!” derler. Ama siz kahve yapmak için mutfağa geçtiğiniz anda, kocanıza "Ya bu kadar nazik olma, sen de biraz erkek ol!" ya da “Senin daha iyilerine layık olduğunuzu düşünmüyor musun?” gibi tohumlar ekmeye başlarlar. İşte o an, küçük bir yangının kıvılcımı atılır. Bir bakmışsınız, hayatınıza sinsice müdahale ediliyor.
Bu tip misafirler sadece kocanızla da sınırlı kalmaz. Evdeki huzurunuzu bozan, kendini bilmez önerilerle sizi “daha iyi yapma” peşinde koşarlar. “Aman canım, kocanla her şeyi paylaşma, onun da kendi sırları olsun” derler ve sizi yavaş yavaş eşinizden uzaklaştırır, ilişkilerde şüphe ve güvensizlik tohumları ekerler. Siz fark etmeden, o sağlam görünen yuvanız, içeriden çatırdamaya başlar.
Tabii, bu yıkım hemen gerçekleşmez. Adım adım gelir. Her yeni misafirlikte bir başka şüphe, bir başka gerginlik eklenir. Eşinizle aranızdaki en ufak sorunu bile büyütebilecek o “dostların” bitmek bilmez tavsiyeleri, yorumları, eleştirileri, sonunda evde bir bomba etkisi yaratır. Ve işte, evinizi yıkanlar sandığınız gibi dışarıdaki yabancılar değil, en çok güvenip içeri aldıklarınızdır.
Bu yüzden her misafir ağırlamanın bir sınırı olmalı. Her dostun “dost” olmadığını, bazı misafirlerin aslında yuvanızın yıkıcısı olabileceğini bilmek gerekiyor. Evi temiz tutmak, misafirden önce kocanla kurduğun bağı güçlü tutmak önemli. Unutma ki yıkılan evler, bazen yanlış ağırlanan misafirlerden geçer.
Sevgiyle...
Yorumlar
Yorum Gönder