Kayıp arayışların dilencisi 


Belki de hayatın en büyük dilencileriyiz… Ama ne istediğimizi bilmeyen türden. Elimizi açıp bekliyoruz, ama avucumuza ne düşse doyurmuyor bizi. İçimizdeki eksiklik, tam olarak neye ihtiyacımız olduğunu dahi anlamamıza izin vermiyor. İşte en acınası hal de bu değil mi? Ne aradığını bilmeden aramak, boşluğun içinde kaybolmak…


Bir dilenci düşün; sokakta oturmuş, ellerini açmış ama dilinde bir söz yok. Ne yemek istiyor, ne su, ne de bir çatı. Belki sevgi arıyor, belki huzur, belki de sadece bir bakış, bir anlayış. Ama adı ne olursa olsun, istediği şeyin ne olduğunu bilmediği sürece, hiçbir şey onu kurtaramaz. Çünkü gerçek yokluk, neye muhtaç olduğunu bilmemekten gelir.


Biz de böyleyiz aslında. Daha fazlasını istiyoruz, ama neyin fazlası, bilmiyoruz. Sevilmek mi, anlaşılmak mı, yoksa sadece bir an için huzur bulmak mı? Hangi kapıya gitsek elimiz boş dönüyoruz, çünkü ne aradığımızı bile anlatamıyoruz. İşte bu yüzden en çaresiz dilencileriz; ne istediğimizi bilmeyen, avuçlarımız boş, ruhumuz daha da boş…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar