Mektup
Benden beklentilerini çok yüksek tutma. Çünkü ben, zamanın yorduğu, hayatın kenarına itilmiş bir sandalyeyim. Çatlaklarından ışık sızan, her köşesi hikâyelerle dolu bir eşya gibi. Hâlâ ayakta duruyorum, evet, ama kırıklarım var. Ruhumun köşelerinde, senden kalan boşlukların yankısı…
Biliyor musun, sensizlik öyle bir his ki, içimde durmaksızın büyüyen bir ağırlık. Günlerin içinde sessizce taşıdığım, kimseye anlatamadığım içimde sakladığım bir dünya... Bu dünya yalnız, ıssız ve senin varlığınla anlam bulan her şeyi özlüyor. Varlığını özlemek bir yetim gibi, hiçbir şey tamamlanmıyor.
Zihnimde durmaksızın dönen düşünceler var. İçtiğim her sıcak içecekte, aldığım her nefeste bir parça sen kokusu arıyorum. Sanki bir fincan dolusu huzurun içinde kaybolmayı bekliyorum. Hayal ediyorum bazen; karşımda oturmuşsun, gözlerin yüreğime dokunuyor, kelimelerimiz sessizliğin içinde yankılanıyor.
Ve ceplerim… Ceplerim sana söyleyemediklerimle dolu. Küçük kâğıtlara karalanmış birkaç cümle, hepsinde sen varsın. Hayatımın satır aralarına saklanmış hikâyem sensin. Seni anlatan, seni özleyen, seni bekleyen her şey… Yazılmış ama hiç okunmamış, fısıldanmış ama hiç duyulmamış tüm kelimeler sana ait.
Belki bir gün okursun onları. Belki bir gün, aynı masada buluşuruz. Ama o güne kadar, ben sensizliğin yükünü taşımaya devam edeceğim. Çünkü sensizlik de bir sevda biçimi, ağır ama gerçek. Ben hep buradayım, seni özleyen bu ruhla, seni bekleyen bu gönülle.
Yorumlar
Yorum Gönder