Büyürken Küçülen Kalpler 


Çocukluk, çoğumuz için "biz" olmanın en saf haliydi. O zamanlar her şey bir bütünün parçasıydı. Sıralarımız yan yana, kalplerimiz ise bir aradaydı. Öğretmenimiz bizi ayırmasın diye sessizce otururduk; kelimelerimizi not kağıtlarına emanet eder, paylaşmanın başka yollarını arardık. Çünkü paylaştığımız her an, "biz" olmanın anlamını büyütürdü.


O günlerde, çocuk aklımızla bile büyük bir şeyin parçası olduğumuzu hissederdik. Hayallerimiz de büyüktü; sanki bir dünyaya değil, evrene sığacak kadar geniş bir yer kaplardık. O masumiyetle, biz olmak her zaman kolaydı. Ama zaman geçtikçe işler değişti. Yaş aldıkça kollarımızı açtık, fakat o geniş dünyamıza kimseyi sığdıramaz hale geldik.


Büyümek, çocukken hayalini kurduğumuz o görkemli bir şey değildi aslında. Koşar adım büyüdük, ama fark etmeden küçüldük. Kalplerimiz, yüreklerimiz, hayallerimiz... Her biri giderek daraldı. O eski “biz” yerini “ben”e bıraktı. Daha bireysel, daha yalnız bir dünya kurduk. Belki büyümenin bedeliydi bu, belki de modern hayatın bizden talep ettiği bir küçülme.


Ama en acısı, büyürken o geniş yüreğimizi kaybetmekti. Bir zamanlar aynı sıraları paylaşmaktan mutluluk duyduğumuz, bir "biz"e ait olmanın sıcaklığıyla dolduğumuz o anlar, yalnızca hatıralara dönüştü. Artık yanımızda kaç kişi olursa olsun, o eski kalabalığı hissedemiyoruz.


Büyümek bir başarı mıydı, yoksa koca bir yanılgı mı? Belki de asıl büyüklük, yeniden o "biz" olabilmeyi öğrenmekte saklıdır. Yeniden paylaşmayı, yeniden kollarımızı açtığımızda herkesi sığdırabilmeyi başarabilmekte… Çünkü gerçek zenginlik, kalabalık olabilmenin mutluluğunda saklıdır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar