Galiba benim imtihanım özlemek... Bir sesi, bir nefesi, bir kokuyu. Öyle bir özlem ki anlatması da taşıması da zor. Gözlerim her kapandığında, o sesi duyar gibi oluyorum. O tanıdık tını, o içimi ısıtan kelimeler... Ama sonra fark ediyorum, hepsi yalnızca zihnimde yankılanıyor. O ses gerçek değil, sadece hasretimin bana oynadığı bir oyun.


Bir nefesi özlüyorum. Yanımda olduğunda hissettiğim o sıcaklığı, sessizliğin içindeki o varlığı… Yan yana otururken, nefes alış verişinin ritmini duyabildiğim o anları özlüyorum. Şimdi o nefes yok. Hava aynı hava, ama ben sanki soluk alamıyorum.


Ve bir koku... İnsan kokularla yaşar mı? Yaşar. Bir kokunun peşine düşer bazen insan. Bir anıyı saklar gibi bir koku saklanır zihninizin derinliklerine. Bazen bir rüzgâr eser, o tanıdık kokuyu getirecekmiş gibi. Ama gelmez. Gelmez ve siz o kokunun eksikliğiyle bir kez daha baş başa kalırsınız.


Özlemek ağır bir imtihanmış. Özlemek, insanın içindeki boşluğu büyüten ama aynı zamanda o boşluğa anlam katan bir duyguydu. Belki de benim sınavım buydu. Bir sesi, bir nefesi, bir kokuyu aramaktan asla vazgeçememek…



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar