Artık kimseye laf yetiştirmiyorum. Kime, neye, neden yetiştiriyorum ki? Laf dediğin maraton koşusu mu? Bir de yetiştirince ne oluyor? Karşımdaki zaten anlamayacak, ben de içimden “Ne anlattım ki ben şimdi?” diye sorgulayacağım. Dedim ki kendime: "Dur Aysun, sakin ol. Boşuna nefesini tüketiyorsun. Zaten vücut dilin var, mimiklerin var. Konuşarak ekstra enerji harcamaya ne gerek?"

Vücut dilim öyle bir şey ki, kendi başına bağımsız bir karakter. Göz devirmelerim, kaş kalkışlarım ve o hafif baş eğişlerimle adeta bir orkestra yönetiyorum. Mesela biri çok gereksiz bir laf mı etti? Gözlerim hafif kısılır, başımı biraz yana eğerim. Bu ifade, "Bunu gerçekten ciddi mi söyledin?" anlamına gelir. Eğer o kişi hâlâ anlamazsa, bakışımı bir tık daha sertleştiririm. İşte o zaman mesajım, Wi-Fi bağlantısı gibi herkesin beynine ulaşır.

Eskiden “Ama öyle değil, bak şimdi anlatayım…” diye başlayan uzun açıklamalar yapardım. Şimdi ise susuyorum. Zaten bu sessizlik, karşımda konuşanı daha fazla strese sokuyor. Bazen sadece susup bakıyorum. Bu bakış öyle bir şey ki, karşımdakine içsel bir sorgulama yaşatıyor: "Acaba yanlış mı söyledim? Yoksa doğru muydu ama kötü mü söyledim? Belki de hiç konuşmamalıydım…" İşte tam bu noktada benim rolüm bitiyor. Çünkü kafasında tüm tartışmayı kendi kendine yapıyor zaten.

Mimiksiz bir insan, kahvesiz bir sabah gibi eksik gelir bana. Bu yüzden mimiklerimle konuşuyorum artık. Mesela biri bana "Sen neden sürekli surat yapıyorsun?" dedi. Ona hafif gülümseyip, gözlerimi biraz kısmış bir şekilde baktım. Çünkü bu, “Sen bunu gerçekten bana mı sordun?” demek. Anlamadı tabii, tekrar sordu. Bu sefer sadece başımı hafif yana eğdim. “Bu, açıklama yapmayacağım ama azıcık düşünsen sen anlarsın,” bakışımdı. İşte bu noktada sustu. Bazen cümleler, kelimeler fazladan yük. Suratınızı kullanın; çok daha etkili.

İnsanları memnun etmek, açıklamalar yapmak, hakkınızı savunmak… Vallahi olimpik bir spor bu. Ama ben artık emekliye ayrıldım. Sessizliğimle, kaş-göz kombinasyonumla bir sanat icra ediyorum. Birisi gelip saçma bir şey mi söyledi? Eskiden ona bir saat neden saçma olduğunu anlatırdım. Şimdi mi? Sadece kaşımı kaldırıyorum ve azıcık başımı sallıyorum. Yani "Bu kadar saçma bir şeyi dinlemiş olmam bile ödüllük bir sabır göstergesi."

Artık hayatımın mottosu şu: “Dilin yorulur, ama surat yorulmaz.” Konuşarak kimseyi ikna edemezsin ama göz devirmeyle cümleler kurabilirsin. Hem daha az enerji, hem daha çok etki. Yani, eğer benimle bir tartışmaya girerseniz, kelimeler beklemeyin. Ama dikkatle izleyin. Kaş, göz ve dudaklarım size hayatın tüm cevabını verecek!



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar