Bugün kimseyle görüşmek istemiyorum. Gerçekten, telefon çalmasın, kapı zili duyulmasın, mümkünse gökyüzünde uçan kuşlar bile beni es geçsin. Öyle bir gün yani... Kendime tahammülüm yok, başkasını ne yapayım? Hatta bugün aynaya bile bakarken zorlanıyorum. “Sen de bir sus artık” der gibi bir bakış atıyorum kendime.

Şimdi, böyle günlerde biri gelir ya, “Ama niye böyle hissediyorsun?” diye sorar. Allah aşkına, bilsem niye böyle hissediyorum, bir şey yaparım! Bugün beynim bile bana trip atıyor, her şey karışık, karmakarışık. Birisi gelse “Nasılsın?” dese, “Pas” deyip geçeceğim. O derece bir enerji eksikliği.

En komiği ne biliyor musun? Böyle günlerde bir de en alakasız kişiler mesaj atar: “Ne zamandır görüşemedik, bir kahve içelim.” Yok artık! Bugün kahve içmeye kalksam, kahve benden önce fincana küser. O kadar tatsızım.

Böyle anlarda en güzel şey, bir battaniyeye sarılıp kendimi Netflix’in insafına bırakmak oluyor. Ama o da riskli, çünkü bazen dizilerde bile fazla dram var, insana ağır geliyor. Şimdi ne yapacağımı düşündüm: Belki kendi kendime oturur, zihnimle bir antlaşma yaparım. “Bak,” derim, “Bugünlük böyleyiz ama yarın toparlarız.”

Ama var ya, işte bu modda olmanın da bir güzelliği var. Kendine “Bugünlük bırak” diyebiliyorsun. Çünkü ara sıra hepimizin biraz mola vermeye ihtiyacı var. Yoksa, nasıl başa çıkarız ki hayatın temposuyla?



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar