KİRLİ BİR MEKÂNDAYIM, İĞRENÇ BİR ZAMANDAYIM
Abdurrahim Karakoç'un şiirinde geçen "Kalmışım ara yerde tozdayım, dumandayım, kirli bir mekandayım, iğrenç bir zamandayım", ifadesi, günümüzün karmaşık ve çalkantılı ruh halini net bir şekilde yansıtmış. Bu satırlar, toplumsal ve bireysel çöküşün derin bir analizi olmuş dostlar. Modern dünyanın hızla değişen dinamikleri, iç dünyamızda büyük dalgalanmalara yol açmakta ve bu da hassas kalpli ve iyi niyetli bireyler için büyük zorluklar yaratmaktadır.
Bugünün dünyasında, vicdan sahibi olmak, çoğu zaman dezavantajlı bir konumda kalmak anlamına geliyor maalesef. İyi niyetle hareket eden bireyler, toplumun genel kural tanımazlığı ve bencilliği karşısında çoğu kez güçsüz ve yalnız kalıyor. Bu dizeler çaresizliği ve yabancılaşmayı derinlemesine gözler önüne sermiş. İnsani değerlerin kaybolduğu, ahlâki çöküntünün yaygınlaştığı bir çağda yaşıyoruz. İyi niyetin ve hassas kalpliliğin bir erdem değil, bir zayıflık olarak görüldüğü bir zaman dilimindeyiz. Bu durum, bireylerin içsel huzurunu ve sosyal ilişkilerini olumsuz etkilerken, toplumsal dayanışmanın da zayıflamasına neden oldu.Vicdan sahibi olmak, adalet ve empati duygusunu canlı tutmak demektir. Ancak bu vicdan, bazen suçluya bile borçlu çıkmamıza yol açar. Suçluyu anlamaya çalışmak, onun insanlık dışı eylemlerini mazur görmek anlamına gelmez; aksine, suçlunun da bir insan olduğunu ve toplumsal yapıların onun bu hale gelmesinde rol oynadığını kabul etmek demektir. Bu bağlamda, vicdan, sadece bireysel bir erdem değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur.Bugünün dünyasında, bireylerin bu sorumluluğu üstlenmesi ve vicdanını koruması, sadece kişisel bir mücadele değil, aynı zamanda toplumsal bir direniştir. Abdurrahim Karakoç'un şiirinde işaret ettiği "iğrenç zaman", bizim bu sorumluluğu daha da güçlü bir şekilde hissetmemizi ve ona uygun davranmamızı gerektirir.
Hassas kalpli ve iyi niyetli olmak, günümüzün zor koşullarında büyük bir cesaret ve dayanıklılık gerektirir. Vicdanımızı koruyarak, hem kendi içsel huzurumuzu sağlamak hem de toplumsal adaleti savunmak zorundayız. Abdurrahim Karakoç'un şiirinde dile getirdiği gibi, "kirli bir mekanda" ve "iğrenç bir zamanda" yaşıyor olsak da, vicdanımızı ve insanlığımızı kaybetmemek, en büyük direnişimiz olmalıdır.
Bu dünyada yaşamayı beceremeyen insanların, başka gezegenlerdeki hayatı merak etmeleri de oldukça düşündürücü değil mi sevgili dostlar. Geçmişin ve bugünün henüz tam anlamıyla çözülemediği, sorunların ve çatışmaların hâlâ devam ettiği bir dünyada, geleceği sorgulamak ve uzak diyarları hayal etmek ne kadar anlamlıdır?
Günümüzde işler çoğu zaman kalleşçe hallediliyor. Dürüstlük ve samimiyet gibi değerler göz ardı ediliyor, insanlar arasındaki ilişkiler giderek yüzeysel hale geliyor. Doğru düzgün sohbetlerin bile kavgasız yapılamadığı bir ortamda, insani bağların zayıfladığını ve toplumsal dokunun parçalandığı aşikâr. Geçmiş ve bugünle hesaplaşmadan, geleceği sorgulamak ne kadar sağlıklı olabilir? Önce kendi dünyamızda, kendi içsel ve toplumsal meselelerimizi çözmemiz gerekir diye düşünüyorum. . İnsanlık olarak, dürüstlük, empati ve anlayış temelinde ilişkilerimizi yeniden inşa etmemiz gerekmez mi? Ancak bu şekilde, daha anlamlı ve sürdürülebilir bir geleceğe doğru adım atabiliriz.
Başka gezegenlerde yaşam arayışı, bir kaçış ya da umut olabilir. Ancak öncelikle, bu dünyada nasıl daha iyi yaşayabileceğimizi sorgulamalıyız. Bu sorunun cevabını bulduğumuzda, belki de başka gezegenlerde hayat aramak yerine, kendi dünyamızı daha yaşanabilir kılmak için çaba sarf ederiz.
İnsanlık olarak, kendi içsel huzurumuzu ve toplumsal barışı sağlamadan, yeni ufuklara yelken açmak ne derece mantıklıdır? Önce kendi evimizi temizlemeli, kendi sorunlarımızı çözmeli ve ardından geleceğe daha sağlam adımlarla yürümeliyiz. Bu, hem bireysel hem de toplumsal olarak gerçek anlamda bir ilerleme sağlayacaktır.
Sevgili dostlar İzmir'den kucak dolusu sevgiler...
Yorumlar
Yorum Gönder