ÇOK ESKİDEN
Eski günlerin tadı bir başkaydı, değil mi? Hani o sokakta oynadığımız, akşam karanlığı çökerken eve gitmek istemediğimiz zamanlar... Her şey daha basit, daha saf ve bir o kadar da anlamlıydı. Belki de o günlerin büyüsünü zamanla kaybettiğimizden, geçmişe olan özlemimiz bu kadar derin.
Çocukluğun o masum günlerinde, bir çikolatayla dünyanın en mutlu insanı olabilirdik. Bir bisikletle mahallede rüzgar gibi esmek, bir kitapla bambaşka diyarlara gitmek… İşte bu basit gibi görünen şeyler, o zamanlar hayatın anlamıydı. Şimdi ise ne kadar uğraşsak da, o masumiyeti ve mutluluğu bulmak zorlaşıyor gibi.
Geçmişin o sıcak anılarını düşündükçe, içimde bir hüzün ve aynı zamanda tatlı bir mutluluk beliriyor. Sanırım en çok o samimiyeti, içtenliği özlüyorum. Dostlarla geçirilen uzun yaz akşamlarını, hiç bitmeyecekmiş gibi gelen tatilleri… O zamanlar, hayatın bir parçası olan bu anlar, şimdi anıların en değerlisi olmuş durumda.
Ama belki de bu özlem, bize geçmişi ne kadar güzel yaşadığımızı ve o zamanlardan bugüne neler getirdiğimizi hatırlatıyor. Şimdi de geçmişin o sıcaklığını ve samimiyetini yeniden yakalayabiliriz belki. Belki de eski günleri anarken, bugün de yeni anılar biriktirmeyi öğrenebiliriz. Eski günlerin güzelliği, onları unutulmaz kılan anılardan geliyor. Ve belki de hayatın sırrı, o eski güzellikleri bugünün karmaşasında yeniden bulmakta yatıyor. Sen de benim gibi düşünüyorsan, gel, geçmişi yad ederken, bugünü de güzelleştirelim. Eski günlere duyduğumuz özlem, bugünün daha güzel olması için bir ilham olsun.
O eski güzel günlerin bir başka tadı da Tommiks, Red Kid, elden ele geçen fotoromanlar ve gazetelerin sabırsızlıkla beklendiği zamanlardı. O kahramanların maceralarını okudukça, kendi hayal dünyamızda onlarla birlikte at koşturur, kötülerle savaşırdık.
Bir de küçülen kıyafetlerin hikayesi vardı. Evde küçülen her parça, ya kuzenlere ya da komşunun çocuklarına giderdi. Çocuklar arasında adeta bir giysi döngüsü olurdu. Bir bakarsın, bir hafta önce giydiğin gömlek, sonraki hafta komşunun çocuğunda boy gösterir. O zamanlar bu durum ne kadar da doğal gelirdi. Çünkü kıyafetler, o dönemin çocukları arasında paylaşılan küçük hazinelerdi. Üzerimizde eskiyen bir giysiyi başkasına vermek, onu daha uzun süre yaşatmanın bir yoluydu belki de. Komşular arasında da bu tür paylaşımlar, aradaki bağları daha da kuvvetlendirirdi.
Şimdi düşündüğümde, bu paylaşımlar, o dönemin insanlarının ne kadar samimi ve birbirine bağlı olduğunu gösteriyor. Bir giysi sadece bir giysi değildi; içinde anılar, emekler ve dostluklar barındırırdı. İşte, o eski günlerin güzelliği de buradan geliyor belki. Her şeyin daha anlamlı, daha değerli olduğu zamanlardı.
Geçmişi anarken, bugünkü hayatımıza da bu basit ama derin anlamları taşımanın yollarını bulmak ne güzel olurdu, değil mi? Çünkü o eski günlerin güzelliği, yalnızca yaşanmış olmasında değil, o anılardan bugüne kalan derin izlerde saklı.
Yorumlar
Yorum Gönder