ŞEYTAN UTANDI SİZ UTANMADINIZ! Kötülük utandı sizden, şeytan utandı sizden. Ne kadar da büyük bir iş başardınız ki şeytan bile yolunu şaşırdı. Cehennemi yeryüzüne indirdiniz, yetmedi; masumları, kadınları, çocukları, hayvanları bile bu ateşe attınız. "İyilik yaparsan cennete, kötülük yaparsan cehenneme gidersin" diye bize masallar anlattınız. Peki, cennetimizi cehenneme çeviren kim oldu? Siz oldunuz. Hepiniz, utanmadan ellerinizi bu ateşe sürdünüz, yetmedi; izlediniz, arkanızı döndünüz. Biz biliyoruz artık. Cennet de bu dünyada, cehennem de. Siz bu dünyayı cehenneme çevirirken, masum bir çocuğun gözlerindeki korkuyu görmezden geldiniz. Küçücük bedenlere, kadınlara, doğaya, hayvanlara zulmetmeyi vazife bildiniz. Kendi ellerinizle tutuşturduğunuz ateşte, sadece onlara değil, insanlığınıza da kıydınız. Ahlakınızla övündünüz, vicdanınızı sattınız. Bize cennet vaazları verirken, o cenneti bu dünyada parça parça ettiniz. Cehennemi bu dünyaya indiren sizsiniz. Her gün, her an kadı...
Kayıtlar
Eylül, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
ESKİDEN Çocukluğumu özledim. Ruhumu besleyen o zamanı, aile olmanın o derin sıcaklığını özledim. Sofraya oturduğumuzda herkesin bir arada olduğu o anları… Kaşıkların, çatalların birbirine çarpmasının çıkardığı o tanıdık sesleri özledim. O seslerin, aramızdaki bağların, paylaşımların bir yansıması olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Zaman ilerledikçe kaybolan şey sadece sesler değil, birlikte geçirilen, samimiyetle paylaşılan anlar da oldu. Ailemiz geniş bir yapıya sahipti; iki kardeşin aynı avluda evlerinin bulunması, çocukların birlikte büyümesine olanak sağladı. Bahçe bizi birleştiren, oyunlarımıza, çocukça kavgalarımıza şahit olan güllerle dolu bir alandı. O güzel anılar, şimdi daha da kıymetli geliyor. Bahçede oynadığımız oyunlar, oynamaktan yorulmadan geçirdiğimiz saatler, aramızdaki o saf bağlılık... Her şey o kadar içten, o kadar samimiydi ki, geçmişin bu güzellikleri içimde bir hazine gibi duruyor. Saatlerce televizyonun karşısında, nefes bile almadan izlediğim...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
HİKÂYE Güneydoğu'nun sıcak topraklarında, büyük ve tanınmış bir ailenin içinde dünyaya gözlerini açmıştı küçük kız. Bu aile, bulunduğu bölgede herkes tarafından saygı görür, sözü dinlenir, örnek alınırdı. Her bir birey, bu saygınlığı korumak adına temkinli davranır, adımlarını dikkatle atardı. Herkesin gözünün üzerinde olduğu bu aile, kendi sınırlarını aşmayan, yalnızca seçkin kişilerle iletişim kuran bir yapıya sahipti. Kalabalık aile, geniş bir avlunun etrafına sıralanmış evlerde yaşıyordu; bu avlu, hayatın her anının paylaşıldığı bir sahne gibiydi. Bu büyük ailenin en küçük üyesi olan kız çocuğu, yaşının ötesinde bir bilgelik ve zarafetle doluydu. Güler yüzü, hayatın ona sunduğu zorluklara karşı bir kalkandı adeta. Her gün, geniş avluda koşup oynayan diğer çocukların aksine, o genellikle kendi dünyasına çekilirdi. Bu dünya, ağaçların gölgesinde, çiçeklerin arasında şekillenir; arılar, böcekler onun en yakın arkadaşları olurdu. Doğanın sesleri, onun için huzurun müziğiydi....
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
YAŞARKEN ÖLENLER Hayat, bize en beklenmedik anlarda en zor dersleri verir. İnsan, en güvendiği kişilerin yanında olacağını, zor zamanlarında destek bulacağını düşünür. Aile, kardeşler ve yakın çevre, çoğu zaman bu güvenin merkezinde yer alır. Ancak, hayatın acımasız yüzü, bazen en sevdiklerimizin bile bizi yalnız bırakabileceğini gösterir. İnsanlar, zor durumda kalan sevdiklerinin yanında olmayı doğal bir refleks olarak görürler. Hiçbir karşılık beklemeden, sadece karşısındakinin acısını hafifletmek için çaba sarf ederler. Bu tür fedakarlıklar, insana kendini güçlü ve anlamlı hissettirir. Fakat ne yazık ki, hayatın getirdiği zorluklar, kimi zaman bu fedakarlıkların karşılığını görememekle sonuçlanır. Kendi zorluklarıyla yüzleşen insan, en çok ihtiyaç duyduğu anda, yanında olmasını beklediği kişilerin aslında orada olmadığını fark eder. Bu tür deneyimler, insana derin bir yalnızlık hissi yaşatır. Bir anda, hayatınızın merkezinde yer alan kişilerin size ne kadar uzak old...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
ZİYARETİN KISASI MAKBULDÜR Bazen bazı deneyimler insanı içten içe sarar ve başkalarının yaşadıklarıyla daha derin bir bağ kurmamızı sağlar. Bugün hastanede onkoloji bölümünde sıra beklerken, gözlerde dolup taşan hüzünleri gördüm. İnsanların yüzlerinde, ruhlarında asılı duran sessiz bir çığlık var gibiydi. Gözlerine bakarken onların içinde kopan fırtınaları kalbimde hissettim. Çünkü aynı süreci yaşamış biri olarak biliyorum; o bekleyiş, o belirsizlik, o içini kemiren endişe nasıl da insanı yıpratıyor. Bazen insanlar bu süreçte ne kadar incinebilir, ne kadar hassas olabilir, bunu anlamak zor oluyor. Bir anlık bir söz, yanlış bir bakış, her şey yanlış anlaşılabiliyor. Çünkü zaten bedeninle savaşıyorsun, bir de etrafındaki insanların anlayışsızlığıyla baş etmek zorunda kalıyorsun. Kimseyi suçlamıyorum; hayat zor, herkes kendi mücadelesini veriyor ama böylesi zamanlarda biraz daha empati, biraz daha dikkat, o kadar önemli ki... Belki bir gülümseme, belki bir sessiz destek, o an...