ESKİDEN
Çocukluğumu özledim. Ruhumu besleyen o zamanı, aile olmanın o derin sıcaklığını özledim. Sofraya oturduğumuzda herkesin bir arada olduğu o anları… Kaşıkların, çatalların birbirine çarpmasının çıkardığı o tanıdık sesleri özledim. O seslerin, aramızdaki bağların, paylaşımların bir yansıması olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Zaman ilerledikçe kaybolan şey sadece sesler değil, birlikte geçirilen, samimiyetle paylaşılan anlar da oldu.
Ailemiz geniş bir yapıya sahipti; iki kardeşin aynı avluda evlerinin bulunması, çocukların birlikte büyümesine olanak sağladı. Bahçe bizi birleştiren, oyunlarımıza, çocukça kavgalarımıza şahit olan güllerle dolu bir alandı. O güzel anılar, şimdi daha da kıymetli geliyor. Bahçede oynadığımız oyunlar, oynamaktan yorulmadan geçirdiğimiz saatler, aramızdaki o saf bağlılık... Her şey o kadar içten, o kadar samimiydi ki, geçmişin bu güzellikleri içimde bir hazine gibi duruyor.
Saatlerce televizyonun karşısında, nefes bile almadan izlediğimiz o filmleri özledim. Her sahnesine kendimizi kaptırdığımız, dünyayı unuttuğumuz o uzun geceleri... Yazın akşam serinliği düşünce, dama çıkıp yataklarımızı açarak serinlemesini beklemeyi özledim. Odamız değil de gökyüzüydü üzerimize örtü olan. Yıldızların altında kurduğumuz hayaller, gece yarılarına kadar dama atılan sandalyelerde yapılan sohbetler… Yanımızda sürekli tüten demli çaylar, birbiri ardına bardaklarda tazelenen o keyif anları... İşte, bu küçük ama değerli anları özlüyorum.
Sabahın erken saatlerinde babamın kalkıp çiçekleri ve meyve ağaçlarını sulayışını hatırlıyorum. Su damlacıklarının toprakla buluştuğu o huzur verici sesi… Bahçemiz uyanırken babamın varlığıyla güven dolu o sabahları özledim. Fırından gelen dumanı üstünde tüten küçücük pideleri yoğurtla buluşturmayı, kaymak tutmuş süte ekmek batırmayı… Küçük mutluluklar dediğimiz o zamanların aslında hayatın en değerli anıları olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.
İyi niyeti, koşulsuz sevgiyi, içten saygıyı arıyorum. Annemin sevgi dolu bakışlarını, babamın güven veren varlığını… O zamanlar sevgi bir beklentiyle değil, kalbin en saf köşesinden gelirdi. Bayram sabahları vardı bir de… Herkesin dört gözle beklediği, tatil için plan yapmayı bile akla getirmediğimiz bayramlar. Akrabaların toplanması, komşuların kapısını çalma telaşı… Düşüncesi bile içimi ısıtıyor. Annemin elinden çıkan bayram tatlılarının kokusu… Tüm bu güzelliklerin arasında kaybolmak istiyorum.
İçten kahkahalar atardık, çıkar olmadan, hesap yapmadan. O gülüşlerin yankısı şimdi uzaklarda bir hatıra gibi kaldı. Kalabalık ailemi özledim. Evin dört bir yanında yankılanan çocuk seslerini, o seslerin hayatı nasıl canlandırdığını özledim. Şimdi herkes başka bir yerde, başka bir hayatın peşinde… Ama ben o eski günleri özlüyorum.
Kahvaltılarda annemin özenle sakladığı reçelleri hatırlıyorum. Kocaman bir küpte muhafaza ettiği, her seferinde heyecanla kapağını açtığımız kayısı reçelinin içindeki bademleri seçmek… Sadece tatlı bir lezzet değil, annemin ellerinden gelen sevginin tadıydı o. Bu basit detaylar bile şimdi yüreğimde öyle derin bir iz bırakmış ki...
Annemin sıcaklığını, babamın kokusunu özledim. Birlikte geçirilen zamanın kıymetini bilmediğimiz o anlar… Şimdi o sofralar bomboş kaldı, ama anılar hâlâ içimde bir yerlerde yaşıyor. O günlerin kıymetini, koşuşturmanın içinde çok da anlamamışız belki. Şimdi ise her biri hafızamda, hatıraların en güzel köşesinde yerini almış. Kalabalık sofralar, damlarda kurulan sohbetler, babamın sabah rutinleri, annemin sakladığı tatlar… Hepsi birer hazine gibi. Geçmişe dönüp baktıkça daha da özlüyorum. Çünkü o günlerde, sadece yaşamak vardı, sevdiklerimizle olmak vardı, her şeyin en doğal haliyle yaşandığı zamanlar vardı. Ve şimdi o günlerin bir parçası olmak için içimde kocaman bir özlem var.
Yorumlar
Yorum Gönder