EKİM HUZURU
Sonbaharın her şehirde aynı olup olmadığını hiç düşündünüz mü? Ağaçların yapraklarını döküşü, rüzgarın o hüzünlü uğultusu gerçekten her yerde aynı mı? Yağmurun evlerin çatısına çiselerken fakir bir evin çatısına zarar vereceği endişesi hep aynı mahcubiyeti mi yaşatır insana? Sokaklardaki çamur, her şehrin çocuğuna aynı keyfi mi sunar? Belki de bu keyfi artık kimse yaşamıyordur; çünkü kapı önlerindeki sohbetler çoktan kısaldı.
Şu an Bursa’dayım. Yaşadığım tüm şehirlerde sonbaharlar birbirine benziyor gibi geliyor bana. Belki de her sonbaharın hissettirdikleri aynı, sadece biz onları farklı yerlerde farklı renklerle yaşadığımızı düşünüyoruz. Ekim ayının getirdiği o tuhaf duygu; biraz melankoli, biraz hüzün ve en çok da huzur. Bu duygular beni alıp başka diyarlara sürüklüyor. Birazdan Misi Köyü'ne doğru yola çıkacağım. Tarihi evlerin taş mimarisi, beni her seferinde sanki başka bir zamana, başka bir âleme götürüyor. Orayı terk eden ruhlar gölgelerini almayı unutmuş gibi, adımlarımı takip ediyorlar. Garip bir şekilde bu beni korkutmuyor, tam aksine orada kendimi güvende hissediyorum.
Misi Köyü, Bursa’nın en eski köylerinden biri. Eskiden üzüm bağları ve şaraplarıyla ünlüymüş, ancak bugün bu gelenek ne yazık ki devam etmiyor. Yıllar önce Kahramanmaraş’tan gelip köye yerleşmiş bir işletmeciyle uzun uzun sohbet etmiştim. Türkiye’nin her şehri, her insanı benim için özel ama doğduğum yere yakın olanların yeri bir başka oluyor galiba. Aynı dili konuşmak, yemek zevklerimizden tut insanlara yaklaşımımıza kadar her şeyde daha bir yakınlık kurabiliyoruz. Belki de bu yüzden sohbetler alıp yürüyor, insan kendini daha ait hissediyor.
Misi Köyü'nün tarihi çok derinlere uzanıyor. Rivayetlere göre, köy 2000 yıl öncesine dayanıyor. İsmi ise mitolojik bir karakterden geliyormuş. Hristiyanlık döneminde de bu bölgede manastırlar kurulmuş ve din adamları köye yerleşmiş. Bu köy, bir zamanlar Roma İmparatorluğu’nun izlerini taşırken, bugün hâlâ o dönemin ihtişamını hissettiren bir huzur barındırıyor. Taş evlerin arasında gezerken, tarih neredeyse ayaklarının altında eziliyor gibi hissediyorsun. Yaşanmışlıkların izleri, insanların köye kattığı dokular, her köşesinde bir hikâye barındırıyor.
Sonbaharın Misi Köyü’ndeki hali ise başka bir güzellik. Ağaçların renkleri, sarının tonlarından kırmızıya doğru geçiş yaparken, her yaprak düşüşü sanki bir zaman diliminin kapanışını ilan eder gibi. Burada olmak bana sadece huzur değil, aynı zamanda tarihle iç içe olma hissini de veriyor. Her adımda o tarihi soluyorum ve bu beni mutlu ediyor.
Misi Köyü’nün sokaklarında gezerken fark edersin ki, doğa ve tarih burada aynı anda yaşanıyor. Geçmişin ruhları belki de bu yüzden hâlâ burada; çünkü bu köy, onları unutmamış. Belki de asıl mesele her şehrin sonbaharının aynı olup olmadığı değil, bizlerin her sonbaharda neyi görmek istediğimiz. Neyi geride bıraktığımız, neyi özlediğimiz.
Sevgiyle...
Yorumlar
Yorum Gönder