Bir uçurumun kıyısında insanlık: Yenidoğan Çetesi ve vicdanın kayıp hikayesi


Nasıl başladık biliyor musunuz? Önce küçük görünen hatalarla. Çevremizi hiçe sayarak, doğamıza saygıyı kaybederek... Arabalarımızdan çöpleri rastgele yollara savurduk, sokaklarımızı çöplüğe çevirdik. Belki de bu ilk adımdı; çevremize karşı olan saygısızlığımız, içimizdeki yozlaşmayı büyüttü. Çöpler her yerde, kirletilmemiş bir sokak kalmadı. Bu küçük adım çok daha büyük felaketin habercisiydi.


Sonra, en savunmasız canlılara, sokak hayvanlarına yöneldi bu kayıtsızlık. Kedileri, köpekleri tekmeledik, taşladık. Kuyruklarını kestik. Onların "sahipsiz" olduğunu zannederek, dilediğimiz gibi davranabileceğimizi düşündük. Ancak o masum hayvanların, bu dünyada bizden daha fazla hakları olduğunu unuttuk. Çünkü onlar da birer canlıydı; acıyı, korkuyu ve sevgiyi hisseden varlıklardı. Fakat biz, gücü kötüye kullanmayı bir meziyet gibi görmeye başlamıştık.


Daha sonra sıra, sokakta gördüğümüz insanlara geldi. Sahipsiz olduğunu düşündüğümüz kadınlara, çocuklara kötü davranmaya başladık. Onlara fiziksel, duygusal ve hatta cinsel şiddet uyguladık. Gördüğümüz her canlıya üstünlük kurma ihtiyacı, bir virüs gibi yayıldı toplumda. Herkes, en zayıfı ezmenin gücünü göstereceğine inandı.


 Hayvanları öldürdük, ormanları yaktık. Bu şiddet, bu acımasızlık, sadece hayvanlar ve doğa ile sınırlı kalmadı. Kendi kızlarımızı, kadınlarımızı da hedef aldık. Canice katlettik, ellerinden yaşam haklarını aldık. Yüreğimizde zerre kadar merhamet kalmamıştı.


Fakat insanoğlu, bu kadarla da yetinmedi. Şimdi sıra bebeklere geldi. O masum, yeni doğmuş bebeklere... Tanrı'nın bize emanet olarak gönderdiği, Hayatın en saf hali olan o minik yavrulara. Nasıl oldu da onların yaşam hakkını ellerinden alacak kadar ileri gittik? Hangi noktada insanlıktan bu kadar uzaklaştık?


Yenidoğan Çetesi diye adlandırılan bir grup insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından birini yazdı. Para uğruna, vicdanlarını tamamen kaybetmiş bu kişiler, yeni doğan bebeklerin ölümlerine sebep oldular ne uğruna? Ailelerden ve devlet kurumlarından daha fazla para almak için. Bir ananın, babanın evladına kavuşamamasına, bebek kokusunu içlerine çekemeden evlat acısıyla yanmalarına neden oldular. Onların gözyaşları, insanlıktan çıkmış varlıklar için birer kazanç kapısı oldu.


Yenidoğan Çetesi'nin yaptığı bu korkunç suçlar, para için insanlığın ne kadar alçalabileceğinin en acı göstergesi. Bu masum bebekler, sadece birkaç kuruş daha fazla kazanmak uğruna, yaşam hakları ellerinden alındı. O masum yavruların yaşam hakları birer ticari mal gibi görüldü. Ve arkasında bir ömür boyu sürecek acı bıraktılar. Bu suçlar sadece bebekleri değil toplumun vicdanını da öldürdü. Her bebek ölümü, bizim bir parçamızı da beraberinde götürdü. Yenidoğan Çetesi'nin sebep olduğu bu felaket, insanlığın geldiği noktayı sorgulamamız gerektiğini gösteriyor. Ne zaman bu kadar acımasız olduk? Ne zaman vicdanımızı bu kadar derinlere gömdük. Artık çocuklar, bebekler bile güvende değilse, insanlığımızdan geriye ne kaldı? Bebekleri öldüren bir toplum, kendine nasıl "insan" diyebilir?


Insanoğlu bu uçurumun kenarına kadar geldi. Yenidoğan Çetesi gibi örnekler, bu uçurumun ne kadar derin ve karanlık olduğunu gözler önüne seriyor. Bu karanlığa düşmemek için, vicdanımızı yeniden bulmamız gerekiyor. Her bir bebek, her bir kadın, her bir hayvan bu dünyanın bir parçası ve onlara zarar vermek aslında kendi varoluşumuza zarar vermek demektir. Yeniden insan olabilmek için, bu kaybolan vicdanı geri kazanmalıyız.


Sevgiyle, merhametle kalın...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar