Müteferriç...


 Kelimenin anlamı bile insana derin bir nefes aldırıyor, değil mi? Derdini gezerek, yürüyerek, dolaşarak hafifletmeye çalışan insanı anlatıyor. Eskiler bu kelimeyi o kadar güzel yerleştirmişler ki hayatın içine, aslında çok tanıdık bir hissi ifade ediyor.


Düşünsene, bir derdin var, kafanda dolaşıyor, gönlünü sıkıştırıyor. Bazen ne kadar düşünürsen düşün, çözüm bulamazsın; kendi içinde çözemedikçe de daha çok boğulursun. İşte böyle anlarda yürüyüp gezmek, doğanın içinde kaybolmak, yeni sokaklarda adım atmak insanın ruhunu tazeliyor. Ayağın toprağa, sokaklara değdikçe sanki derdin de senden uzaklaşıyor. Bu, içindeki ağırlığı adım adım geride bırakmak gibi bir şey. Ruhu ve bedeni toparlayan bir şifa yolu sanki.


Müteferriç olmak, sadece fiziksel bir yolculuk değil; aynı zamanda zihinsel bir arınma. Bir yere gitmek zorunda değilsin, önemli olan adım atmak. Yürümek, zihnin karmaşasını dağıtıyor; hatta bazen sorunların çözümünü bile böyle buluyorsun. Kim bilir, belki yürüdükçe dertlerinin yükü hafifliyor, sen de onlardan özgürleşiyorsun.


Eskiler bu yüzden olsa gerek, dertli olduklarında ya uzak yollara çıkarlarmış ya da dağların, tepelerin arasında dolaşırlarmış. Belki de bu yüzden, gezmek, yürümek insanın ruhunu dinlendiren bir alışkanlık haline gelmiş zamanla. İçini sıkan ne varsa, yolun seni götürdüğü yere bırakıyorsun. Geri dönerken hem ruhun hem de zihnin biraz daha hafif, biraz daha toparlanmış oluyor.


Bazen tek yapmamız gereken de bu aslında: Derdi de alıp yola çıkmak. Çünkü bazı dertler gerçekten de ancak yolda yeniliyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar