Aşk 


Aşk… Ah, aşk! Bazen seni öyle mutlu eder ki, dünya sadece senin etrafında dönüyormuş gibi hissedersin. Kalbin pır pır, ruhun uçuşur, gözlerinde yıldızlar parlar… Bir yandan da bir bakmışsın, o aşk yüzünden kafanı duvarlara vuracak hale gelmişsin. Ne onunla ne onsuz! Aşk, tam da bu yüzden, hem bir hediye kutusu gibi hem de içi dolu dolu bir bombaya benzer. Her an patlayabilir, ama o patlamadan önce ne kadar güzel, ne kadar ışıltılı!


İlk başlarda "Aşk çok güzel bir şey ya!" diye dolaşırken, bir anda "Aşk nedir ki?" diye sorgulamaya başlıyorsun. Bazen o kadar mutlu oluyorsun ki, "Keşke hep böyle kalsak!" diye düşünüyorsun, ama sonra bir bakıyorsun ki, hiç anlamadığın bir sebeple ortada bir kavga çıkmış, ruh halin sıfır noktasına inmiş. Sanki bir anda şarkılardaki o "aşk acısı"na dönüşüveriyorsun. Ve işte o an, “Ne yapmalıyım, gidip bir kahve içmeli miyim? Yine demin ki mesajı mı atsam?” diye düşünmeye başlıyorsun.


Aşk işte böyle, başta kalbini ısıtan, sonra ruhunu donduran bir süreç. Hem seni bulutların üzerinde uçurur, hem de düşüşüyle yere çakılmana neden olur. Ama yine de, "Onunla olsam mı, olmasam mı?" diye her saniye düşünüp duruyorsun. Sonra, bir bakmışsın, bir şekilde yine onunla bir aradasın, ve o eski mutlu halin geri gelmiş. Çünkü aşk, işin içinde bir de çılgınca bir bağımlılık var; ne onunla ne onsuz!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar