Dünya Bir Sahne, Ama Oyun Pek de Keyifli Değil


Dünya bir sahne, derler ya, ama sanırım birçoğumuz bu sahnede sadece figüran olmanın ötesine geçemiyoruz. Hani, başrol olmayı hayal ediyorsun ama her defasında "Yan Rol" listesine ekleniyorsun. Bazen öyle hissediyorsun ki, bu sahneye çıkan tek oyuncu sensin ama herkes sana bakıp, “Kim bu, neden burada?” diye düşünüyor. Ve her zaman olduğu gibi, ne yazık ki senin için hazırlanan senaryo da pek parlak değil. Kimse ne oynadığını bilmiyor ve sanki her şey doğaçlama. Ama en kötüsü de şu: Bu oyun pek de eğlenceli değil.


Bazen sabah uyandığında, günün bir film sahnesi gibi başlayacağını düşünüyorsun. Hani, birkaç iyi replik, kahramanca bir kahve sahnesi, ardından başarılı bir iş günü. Ama hayır, öyle olmuyor. Bir bakıyorsun, saatin son kez çaldığı an, zaten bütün planlar altüst olmuş. O kadar çok plan yapıyorsun ki, ama sahne değişmiyor. Bir türlü o "başarı" sahnesine gelmiyorsun. O yüzden aklından geçiyor: "Bu kadar çaba boşuna, galiba bu sahneye uygun bir oyuncu değilim."


Ve işin garibi, sahne hiç değişmiyor. Ne kadar uğraşırsan uğraş, ne kadar iyi bir performans sergilemeye çalışsan da, senin oynadığın oyun hep aynı. Hatta bir noktada, gerçekten sahneden çıkmayı düşünüyorsun ama kapılar hep kilitli. Evet, salondan çıkmak yasak! Ne kadar kaçmaya çalışsan da her yer kilitli. Kuliste mi? Hayır, kulise giremiyorsun. Tek bildiğin şey: "Sahneye çıkmaya mecburum."


Bunu yaşarken, hayat sanki bir uzaktan kumanda gibi seni kontrol ediyor. Bir tıkla senin tüm planlarını altüst edebiliyor. Ne zaman bir şeyleri düzelteceğini düşünsen, bir bakıyorsun ki, sahnede yine aynı sen, aynı yanlış replikler, aynı hatalar. Ama tabii ki, bu sahnede yalnız değilsin. Yanında o kadar çok başka "oyuncu" var ki, bazen sana yansıyan o sahne, bambaşka bir hikaye gibi görünüyor.


Bir de şu var: Oynamaya başladığında, birden herkesin seni izlediğini hissediyorsun. Ama aslında, kimse senin nasıl bir oyuncu olduğuna pek de bakmıyor. Onlar da kendi oyunlarını oynuyor, senin figüranlık sahnene takılmıyorlar. Herkes kendi sahnesinde kaybolmuş. Ve sonra birden hayat seni bir yerden yakalıyor, "Sobe!" deyip, bir komik durumda seni izlemeye başlıyor. O kadar komik bir yerdesin ki, herkes sadece seni izliyor. Ne yaparsan yap, salondan çıkman imkansız!


Sonunda fark ediyorsun ki, bu oyun sahnesinin bir anlamı var. Senin gibi milyonlarca insan var. Aynı sahnede, aynı senaryoya sıkışmış. Hepimiz bir şekilde birbirimizin oyununa dahiliz, fark etmesek de. Ama bir noktada, sahnenin her köşesinde bir komedi var. Çünkü hayat, oyun sahnesi değil, tam anlamıyla bir "komedi" aslında. Her anı, o kadar absürt, o kadar şaşırtıcı ki, bazen gülmekten başka yapacak bir şey kalmıyor. Ve evet, belki de bu oyun, oynanması gereken tek oyun.


Hadi, sahneni terk etme. Hadi, o rolü oynamaya devam et. Çünkü hayat sana her an “Hadi bakalım, buradan nereye gidiyorsun?” diye soruyor. Oyun bitse de sahne bitmeyecek.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar