Hâlâ buradayım, hâlâ güzelim...


Fırtınalar hep sert eser önce, kendini kaybolmuş gibi hissedersin. Dünya döner, ama sen duruyorsundur sanki. Geceler uzar, sabahları beklemek bir ömre bedel gelir. Ama biliriz ki hiçbir karanlık sonsuza dek sürmez. Şafak her zaman gelir, sadece beklemek gerekir.


Bir gün, hiç ummadığın bir anda güneş gökyüzünü tarar. Yüzüne değen ilk sıcaklıkta ruhun ürperir, ama o üşüme değildir artık; bir uyanıştır. Ellerini cebinden çıkarır, toprağa dokunursun. Çocukluğunun geçtiği bahçeleri, patika yolları, geçmişin kokularını hatırlarsın.


Yavaş yavaş renkler geri gelir. Tabağına düşen bir meyve tanesi bile mutlu eder seni. Bir kitap kapağını aralar, sayfalar arasında kaybolursun. Kalem tutmaktan yorulan ellerin, hayata yeniden yazmaya başlar. Aynada önce yabancı bir yüz görürsün, sonra o yüz sana gülümser. "İşte buradasın!" dersin kendine.


Zamanla anılara bakışın değişir. Eskiden içini sızlatan kareler artık birer hikâye olur; seni üzenler bile tebessüm ettirir. Elinde kalem, çekmecede bekleyen eski defterlere uzanırsın. Şarkılar mırıldanır, yeni bir şeyler çizersin. Çizgiler eksik ya da yamuk olsa bile umursamazsın; çünkü hayatın güzelliği kusursuzluğunda değil, kendi ritminde saklıdır.


Ve bir gün fark edersin: Sana en büyük zararı veren o kırılma noktası, aslında köklerinin daha derine uzandığı yermiş. Kırıldığın yerlerden yeniden yeşermişsin. Çiçek açan dalların, rüzgârla dans eden yaprakların var. Gözyaşların suladığı toprakta artık umut büyüyor.


Acılar geçmez belki; ama onlarla yaşamayı öğrenirsin. Hayatın sesini duyarsın: “Hâlâ buradayım. Ve hâlâ güzelim.”


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar