Başkalarının Derdine Bilge, Kendimize Çaresiz
Başkalarının sorunları hakkında konuşurken hep bir bilgeye dönüşüyoruz, değil mi? Çözüm üretmekte, objektif olmakta üstümüze yok. Kendi hayatımızdaki kör düğümlerle uğraşırken kaybolmuş bir haldeyken, başkalarının meselelerini nasıl da kolayca çözebiliyoruz!
Neden mi? Çünkü başkasının hikâyesine bakarken duygusal bir bağımız yoktur. Bir yabancının derdine dışarıdan bakmanın rahatlığı içindeyizdir. O hikâyeyi bir yapboz gibi çözümleriz, ama kendi hayatımız bir labirent gibi gelir. Çünkü bizim derdimizde sadece akıl değil, duygu da vardır. Bir başkası için nesnellik kolaydır; ama sıra kendi kalp ağrılarımıza geldiğinde işler değişir.
Başkalarına akıl verirken, onların hayatına dokunmuyoruz aslında; kendi güçlü olduğumuzu düşündüğümüz yerden bakıyoruz. "Ben olsam şöyle yapardım" diyoruz, ama o durumda gerçekten olsak ne yaparız, kim bilir?
Belki de başkalarının hayatına nesnel yaklaşabilmemizin sebebi, onlardan korkmamamızdır. Kendi hayatımız ise bizim zayıf yanlarımızı ortaya çıkarır, endişelerimizle yüzleşmek zorunda bırakır. İşte bu yüzden, bir başkasına zeki ve soğukkanlı yaklaşırken, kendimize aynı cömertliği gösteremeyiz.
O zaman, asıl bilgelik nedir? Sadece başkalarının değil, kendi hikâyemize de dışarıdan bakabilmek. Kendi derdimizin ağırlığını taşıyabilmek ama ona kapılmadan, bir başkasına verdiğimiz gibi akıl verebilmek. Gerçek zeka ve nesnellik, işte o zaman kendini gösterir.
Belki de bu yüzden, başkalarının dertleri her zaman daha kolay görünür. Ama asıl mesele, kendi karmaşamızın içinde bir yol bulabilmekte gizlidir.
Yorumlar
Yorum Gönder