Başkalarının Eksikleriyle Kendimizi Tamamlayamayız


Bazı insanlar vardır, başkalarının kusurlarıyla meşgul olmayı bir meziyet sanır. Birinin eksikliğini öyle ballandıra ballandıra anlatırlar ki, kendileri mükemmel edasına bürünmekten utanmazlar. Ama gerçek şu ki, başkalarının eksiklerini dile getirmek bizim hanemize artı yazılmasını sağlamıyor. Ne kadar konuşursak konuşalım, onların hatalarını dillendirmenin bize bir faydası yok. Sadece içimizi karartıyor, kalbimizi kirletiyor.


Hayatta herkesin yanlışları, eksikleri, hataları var. Kimse dört dörtlük değil. Ama birinin kusurunu farkedince, ona taş atmak bizi zalim yapar. Önemli olan, başkalarının çirkinliğinde boğulmadan kendi güzelliğimizi korumak. İçimizdeki iyiliği, başkalarının fesatlığına kurban etmemek.


İyi ki kalbimiz kırılıyor, acıyor… Çünkü kırılabilmek, hâlâ insan kalabilmek demek. İyi ki üzülebiliyor, ağlayabiliyoruz. Bunlar bizi insan yapan şeyler. Eğer hiçbir şey hissetmesek, başkalarının dertlerine, hatalarına karşı tamamen taş kesilsek, hayatın anlamını yitirirdik. Kendi hatalarımızdan ders almak için önce başkalarını anlamaya çalışmalıyız, onların eksiklerine takılıp kendi zaferimizi ilan etmeye değil.


Başkalarının iki yüzlülüğünü, fesatlığını konuşarak kendimize "iyi" payesini vermek, bizi gerçekten iyi yapmaz. Özgür bir insan, kendi yüreğinin temizliğinden sorumludur, başkalarının çamurundan değil. Bu yüzden başkalarının hatalarını dilimize dolamak yerine, kendi iç dünyamıza dönüp, "Ben ne yapıyorum? Daha iyi bir insan olmak için ne yapabilirim?" diye sormalıyız.


Hepimiz zaman zaman inciniyoruz, kırılıyoruz. Ama bunlar bize bir şey hatırlatmalı: Hayatta kötülükler kadar iyilik de var. Biri size kötü davrandı diye siz de kötü olmak zorunda değilsiniz. İçinizdeki iyiliği koruyun. Kendi yolunuzda yürüyün. Başkalarının kusurlarına takılmak yerine, kendi kalbinizi iyileştirin. Çünkü hayat, başkalarının çirkinliklerine karşı bizim içimizdeki güzelliği koruyabilmekle anlam kazanır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar