Yanılmanın Gücü (Ama Ciddi Olarak!)


Şunu kabul edelim, bazen hayat bize resmen "yanıl ve öğren" diyerek şamarını vuruyor. Hani o zamanlar vardır ya, yanlış yaptığında kendini dünyanın en kötü insanı gibi hissedersin? Ama aslında, o yanlış yapmanın tam da “insan” olmanın bir parçası olduğunu fark ettim. Yani, biz insanlar, o kadar kusurluyuz ki, ne zaman doğruyu bulacak olsak, hemen bir hata yapıyoruz. Ama bu da demek oluyor ki, yanılmadığın sürece hiçbir zaman gerçekten gerçeği bulamazsın! (Gerçekten, kimse mükemmel değil, ne yapalım?)


Bunu ilk başta kabul etmek zor, çünkü hatalı olmak sanki 'bize bir şey kaybettiriyor' gibi geliyor. Ama düşün bir: Kendi derdimizi çözmek bu kadar karmaşıkken, başkalarının hayatına dışarıdan bakıp “Vallahi ben olsam şunu yapardım” demek ne kadar kolay! Gerçekten, dışarıdan bakınca sanki herkesin hayatı bir Netflix dizisi gibi. Ama işin içine girdiğinde, öyle bir keşmekeş oluyor ki, senin yanılgıların da bir yere kadar normal.


Dostoyevski’nin dediği gibi, yanlış yapmanın ne kadar doğal olduğunu anlamak zor, ama aslında bu yanılmalar bizi, kendi doğru yolu bulmaya zorluyor. Yani, “Ben olsam şöyle yapardım” dediğimizde, sadece başkalarına akıl verirken biraz havalı duruyoruz. Gerçekten bu işin içinde olsak, muhtemelen bir gün “Aaa, ben ne yapıyorum ya?!” diye bağırıp bir kenara otururuz.


Ama işte, bunu kabul etmek de bir noktada güç ve özgürlük. Çünkü her yanlış adımda biraz daha olgunlaşıyoruz, biraz daha bilge oluyoruz – tabii ki, bazen biraz komik hatalarla. Ama önemli olan öğrenmek. Çünkü bence hatasız insan, sadece “çok dikkatli” olan, ama gerçekten yaşayamayan insandır. Eğer hatalar yapmasaydık, hayat ne kadar sıkıcı olurdu, değil mi?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar