Hayatı Hafifletmek
Yıllarca lazım olur diye biriktirdiğim her şey, bir gün geldi ve anladım ki, aslında hiç de o kadar önemli değilmiş. Çekmecelere tıkıştırılan küçük notlar, asla lazım olmadı diye atmaya kıyamadığım eski kablolar, bir gün okurum diye sakladığım kitaplar… Hepsi birer yük olmuş aslında. Ve işin acı tarafı, bu sadece eşyalarla sınırlı değil. İnsanlar da böyle. Yıllarca hayatımda tutmaya çalıştığım, belki bir gün gerçekten "lazım" olur dediğim insanlar da varmış. Ama 50 yaşıma geldiğimde fark ettim ki, onların da çoğu aslında lüzumsuzmuş.
Belki sen de yaşadın bunu. Hani dost dediklerin var ya, bir gün arkana dönüp baktığında, o dostlukların sadece senin çabanla sürdüğünü fark ediyorsun. Sen bağ kurmaya çalışmışsın, sen taşımışsın. Ama karşı tarafta aynı özveriyi hiç görmemişsin. Yine de “olur ya, bir gün iyi bir şey paylaşırız” diye onları hayatında tutmuşsun. Zamanla görüyorsun ki, o gün hiçbir zaman gelmeyecek.
Eşyalar kolay; bir gün karar veriyorsun, ayıklıyorsun, fazlalıkları atıyorsun. Ama insanlar zor. Çünkü yılların anısı var, bağlılık var, kırılmasınlar diye susup geçtiğin şeyler var. Ama artık öğrendim: Kırılacaklarsa kırılsın. Eğer benim hayatımda olmak sadece benim fedakârlığımla mümkünse, o ilişki zaten bitmiş demektir.
Şimdi düşünüyorum da, insan bazen gereğinden fazla yük taşıyor. Sırf alışkanlık diye, sırf geçmişte bir zamanlar kıymetliydi diye… Oysa hayat, taşınamayacak kadar ağır bir yük değil ki. Herkes kendi yerini bulsun, fazlalıklar da gitsin. Hem eşyalarda, hem insanlarda. Bunu 50 yaşına gelmeden anlayabilmek ne güzel olurmuş, ama zararın neresinden dönsek kâr, değil mi?
Yorumlar
Yorum Gönder