Hastalık Hastası Olmanın İncelikleri: Evrensel Bir Sanat


Hastalık hastası olmak, tıpkı bir sanat dalı gibi, ustalık gerektiren bir iştir. "Benim başımda bir şey var" diyenler, bu sanata gönül vermişlerdir. Genellikle küçük bir baş ağrısı, ya da soğuk algınlığı gibi basit bir rahatsızlık, evhamlı bir kişinin dünyasında ölümcül bir felakete dönüşebilir. Ve işte o an, tüm dünyayı durduran, "Sanırım beynimde bir tümör var," tespitiyle hayat bir anda "kriz" moduna geçer.


Evhamlı insanlar, kendilerinin en güvenilir doktorudur. Gerçekten de, yılların deneyimiyle gelen bir iç gözlem yeteneğiyle "doktorları"nı arar, bir panik ile internette arama yaparlar. "Bütün vücudumda garip titremeler var," diyerek internette araştırmalar yapmaya başlarlar. Ancak araştırma sonuçları genellikle büyük bir felakete dönüşür. "Karpal tünel sendromu," "MS hastalığı" ve "yoksa kanser mi?" başlıkları birer birer karşınıza çıkar. Her bir arama, evhamlı bireyi bir adım daha ileriye götürür: "Evet, kesinlikle bir hastalığım var."


Tabii, bu evhamlı yolculukta doktorların tavsiyeleri de genellikle pek işlevsel olmaz. Çünkü hastalık hastaları, doktorlarının söylediklerinden çok, kendi kendilerine teşhis koymakta çok daha başarılıdır. "Aaa, ama doktor şunu demişti ki..." diye başlayan cümleler, genellikle şu şekilde sona erer: "O zaman bilemedim, bu kesin bir şeydir." Doktorun sakin ve mantıklı tavsiyeleri, bir kulağından girip diğerinden çıkar. Çünkü bir hastalık hastası, genellikle teşhisi kendi koymak ister.


Bir de şunu unutmamak gerek: Hastalık hastası olmak, vücudu dinlemekten çok, sürekli bir alarm halindedir. Her bir sivilce, tüy kadar küçük bir sızı, bir göz kararması... Tüm bunlar potansiyel bir felaketin ön habercisi olarak algılanır. "Bu, iyi bir şey değil," diyerek o sivilceyi saatlerce inceler, "Kesin kanserim," diye düşündürten o küçük sızıyla ilgili kitaplar okur, hatta o an için internetten doktor randevusu bile alınır. Sanki hayat, sadece evhamlı bireyler için ilginç bir tıp programıdır.


Ama işin komik tarafı şu ki, bu hastalık hastalığı aslında bir çeşit yaşam tarzı halini alabilir. Her hastalık, bir gün geçip gittiğinde, bir yenisi gelir. Yani, hastalık hastaları için hiç bir şey, "tamamen iyileştim" cümlesiyle sona ermez. Bir başka küçük ağrı, bir başka korku, ve sürekli bir endişe ile geçer.


Bununla birlikte, hastalık hastalarının bu ilginç yolculukları, bazen bizim de içimizdeki evhamlıyı uyandırır. Sonuçta, kim sevmez ki yeni bir hastalık keşfetmeyi? Ama bir noktada kabul etmek gerekir ki, hayatı dolu dolu yaşamanın en iyi yolu, o küçük ağrıları, soğuk algınlıklarını ve hatta o endişe verici titremeleri bir parça esprili bir dille kabullenmektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar