Hayat Full Paket: Trajediden Komediye Bir Neslin Güncesi
Bazı sabahlar var ki, yataktan kalkmadan önce derin bir iç çekiyorum ve diyorum ki: “Allah’ım, cidden biz mi yaşayacaktık bunların hepsini? Ne olur baştan başlat.” Çünkü açık konuşmak gerekirse, bir insanın ömrüne bu kadar olay sığması normal değil. Hani tarihte bir nesil vardır, devrim görür, diğer nesil ekonomik kriz, bir başkası bir salgın... Bizim nesil? Full paket! Dünya tarihi bize “Platin üyelik” sunmuş resmen.
Bak, pandemiden başlayalım. İlk günlerde hepimiz inanılmaz bir motivasyonla evlere kapandık. Dedik ki: “Bu fırsat! Kendi gelişimimize odaklanacağız.” Ama üç gün sonra YouTube’da “Kediler neden kıvrılarak uyur?” belgeselini izlerken bulduk kendimizi. Ekmek yapma macerasına hiç girmiyorum. Fırından taş gibi çıkan o ekmekle hem mutfağın camını kırdım hem de komşunun köpeğini kaçırdım. Aile boyu travma yarattık.
Sonra doğal afetler... Telefonuma bir gün bir deprem bildirimi, ertesi gün fırtına uyarısı düşüyor. Artık “Bugün ne olacak?” diye beklemekten hava durumu bültenlerini gerilim dizisi gibi izler oldum. Bir ara gökyüzünde sıra sıra kuşların uçtuğunu görünce, “Acaba göç mü ediyorlar, yoksa bizim mi bir yere gitmemiz lazım?” diye ciddi ciddi düşündüm.
Ekonomik kriz zaten başka bir seviye. Bir gün markete girdim, bir paket makarna alacağım. Kasaya geldim, fiyatı görünce “Bu makarna beni İtalya’ya götürüyor herhalde,” dedim. Artık market alışverişi yaparken etiketlere bakmak yerine kredi skorumu kontrol ediyorum. Bir kere yanlışlıkla bir avokado aldım, eve dönüp fişi görünce “Keşke bunun yerine bir arazi alsaydım,” diye düşündüm.
Sosyal hayata gelince… Sırf eğlenmek için arkadaşlarla bir kafeye oturduk. Hesap geldiğinde birbirimize bakıp, ‘Bu paraya düğün yapardık,’ dedik. Artık dışarı çıkmadan önce, menü fiyatlarına bakıp finansal analiz yapıyorum. Bir kahve içmek için ‘Bu ay hangi organımı satmam gerekecek?’ diye kara kara düşünüyorum. Geçenlerde, garsona ‘Siz bu kahveyi yetiştirirken köklerini masajla mı açıyorsunuz? Başka bir açıklaması olamaz,’ dedim. Garson gülmekle ağlamak arasında kaldı.”
Sonra bir de teknoloji var. Hani hayatı kolaylaştırması bekleniyor ya, o da bize çalışmıyor. Bir gün uygulama güncellemeyi reddettiği için banka hesabıma erişemedim. Resmen kendi paramı fidyecilerden kurtarmaya çalışır gibi hissettim. Müşteri hizmetlerini arayıp “Bakın, sadece fatura ödeyeceğim, daha fazlasını istemiyorum,” diye yalvardım. Adam, “Yeni şifreniz 16 karakter, üç tane sembol ve bir Hintçe şiir içermeli,” dedi. Telefonu kapatıp uzun uzun duvara baktım.
Ama asıl travma, gündemin bitmek bilmeyen kaosu. Her sabah telefonuma haber bildirimleri düşüyor. Biri savaş çıkmış diyor, biri iklim krizi. Artık telefonumu elime aldığımda “Bugün dünya hangi seviyeyi geçmiş?” diye kontrol ediyorum. Bir ara o kadar gerildim ki, kedime dönüp “Sen de mi bir şey yapacaksın? Bak, hazır değilim!” dedim. Kedi suratımı bile ciddiye almadı.
Hâl böyle olunca, bazen düşünüyorum: Hayat bir tiyatroysa, bizim sahnemiz komedi mi, trajedi mi? Ama sonra kendi hatalarımı hatırlıyorum. Geçen gün, gözlüğümün kaybolduğunu sanıp bir saat boyunca aradım, sonunda gözlüğü alnımda buldum. İşte o an dedim ki, “Belki de hayatı bu kadar ciddiye almamalıyız.” Çünkü bu tempoda ya güleceksin ya da cinnet getireceksin. Şahsen ben, gülmeyi seçtim.
Bu arada söylemeden geçemeyeceğim kedim yok!!!
Yorumlar
Yorum Gönder