Sonbaharın 


Hüzünle sarmalanmış bir sessizlik çökmüş her yana. Sonbaharın o derin, dokunaklı melankolisi gibi, her şey bir durgunluğa teslim olmuş. Sanki doğa, sessiz bir ağıt yakıyor geçmişe. Zaman, ince bir perde misali, hafifçe yırtılmış ve rüzgarla savruluyor. Her saniye bir yerlere dağılırken, hiçbir an tam anlamıyla tutulamıyor.


Geçmişin gölgeleri, bugüne sızıyor. Sararan yaprakların hışırtısıyla yankılanan hatıralar, rüzgarın peşine takılmış gibi. İnsan, zamanın bu sessiz akışında kendini kaybediyor. Her şeyin bir anlam arayışında olduğu bu boşlukta, ruh da ince bir çizgi üzerinde yürüyor.


Ve zaman… Düz bir çizgi olmaktan çıkmış, kırık dökük bir aynaya dönmüş. Her yansıma, bir anıyı hatırlatıyor; her parça, bir kaybı. Zaman, tutunmaya çalıştıkça avuçlardan kayan bir kum gibi, iz bırakarak uzaklaşıyor. Ama belki de bu, hatırlamanın bir yolu. Çünkü bazı yaralar, sessizce taşınır, bazı izler asla silinmez.


Bu örtü, yıpranmış olsa da içinde binlerce hikâye saklıyor. Sessizliğin ardında, kaybolan anların yankısı var. İnsan bu sessizliğin içinde kendini yeniden buluyor; durup dinliyor, yeniden hatırlıyor.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar