Hayat Tatlar ve İnsanlar 


Bazı şeyler vardır, doğal halleriyle bize bir fikir verir, bir beklenti oluşturur. Örneğin, baklagiller... Mercimek, nohut, fasulye gibi gıdalar zihnimizde tuzlu yemeklerin malzemesi olarak yer eder. Onlardan bir çorba yapmayı düşündüğümüzde, içine tuz, salça, belki biraz baharat katmayı hayal ederiz. Ama bir de tatlıyla buluştuklarında bambaşka bir kimliğe bürünürler. Şekerle, pekmezle birleşince hiç ummadığımız bir uyum yakalarlar. Fındık, fıstık gibi tatlıların yıldızı olan malzemelerle yan yana geldiklerinde, o beklenmedik tatlılık bizi şaşırtır. Bu, bir çelişki gibi görünse de aslında hayatın derin bir gerçeğini yansıtır: Uyum, bazen en beklenmedik yerlerde saklıdır.


Bu durum, insan ilişkilerinin karmaşık doğasını düşündürüyor. İnsanlar da birer "baklagil" gibidir aslında. Kimi zaman, tuzlu bir ortamda kendini en rahat hisseder; baharatların keskinliğiyle karakter bulur. Kimisi ise tatlı bir atmosferde açılır; şekerin dinginliğiyle huzur bulur. Ancak, ne yazık ki biz insanlar, çoğu zaman birbirimize uyum sağlamayı beceremiyoruz. Beklentilerimiz, ön yargılarımız ve alışkanlıklarımız bizi sınırlandırıyor. Karşımızdakinin "şekerle mi uyumlu yoksa tuzla mı" olduğunu anlamaya çalışmadan yargıya varıyoruz. Oysa belki de şeker ve tuz bir araya gelince ortaya bambaşka, çok daha derin bir tat çıkacak. Ama bu ihtimali hiç göremiyoruz.


Baklagillerin tatlıyla uyum sağlaması, aslında insanların da birbirleriyle uyum sağlayabileceğine dair güzel bir metafor sunuyor. Farklı kültürlerden, farklı geçmişlerden gelen insanlar, tıpkı tatlı ve tuzlu malzemeler gibi bir araya geldiğinde bir çatışma ya da uyumsuzluk beklenebilir. Ancak bu çatışma ihtimali, farklılıkların bir arada ne kadar zenginleşebileceğini keşfetmemizi engellememeli. İnsanlar, tıpkı pekmezle birleşen nohut gibi, belki de doğru bağlamda bir araya geldiklerinde harikalar yaratabilir.


Düşünelim, neden birbirimize karşı bu kadar tahammülsüzüz? Neden sürekli bir "benim doğrum senin yanlışın" çatışmasındayız? Belki de sorun, karşımızdakinin kendi doğasına uygun bir ortamda olmadığını fark edemememizdir. Tıpkı tatlı bir yemekte tuzun tadını aramak gibi, yanlış yerde yanlış bir beklentiyle karşımızdaki insanı anlamaya çalışıyoruz. Oysa biraz daha dikkatli baksak, biraz daha sabırlı olsak, karşımızdakinin neyle uyum içinde olduğunu anlayabiliriz.


Hayat, şekerle tuzun, tatlıyla tuzlunun bir araya geldiği bir sofradır. Bizler ise bu sofrada hem malzeme hem de aşçıyız. İstediğimiz lezzeti yaratmak bizim elimizde. Ancak bunun için önce malzemeleri tanımamız, onların özelliklerini ve uyum sağlayabilecekleri şeyleri öğrenmemiz gerekiyor. Tıpkı baklagillerin tatlıyla uyumu gibi, insanlar da farklılıklardan doğan bir zenginlikle bir araya gelebilir. Yeter ki önyargılarımızı bir kenara bırakıp, karşımızdakini anlamaya çalışalım.


Bu yüzden, bir dahaki sefere şekerle birleşmiş bir baklagilin tadına bakarken, bir düşünün: Belki de hayat, bizden de beklenmedik uyumlar yaratmamızı bekliyor. Ve belki de, kim olduğumuz kadar, kiminle bir araya geldiğimiz de önemli. Çünkü asıl lezzet, farklılıkların uyumunda saklıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar