Zamanın unutulmuş değerleri
Bazen düşündüğümüzde, geçmişin bazı anları, aniden aklımıza düşer. O zamanlar, her şeyin bir kıymeti vardı. Hiçbir şey boşa gitmezdi, her şeyin bir amacı vardı. Şimdi geri dönüp baktığımızda, ne kadar da değerliymiş her bir an, her bir şey, her bir davranış…
Bir zamanlar, insanların ihtiyaçları daha basitti, ama o basitlik içinde, her şeyin derin bir anlamı vardı. Bitmiş yağ kutuları bile özenle yıkandıktan sonra, yeni bir yaşam bulurdu. Kıyafetler eskidikçe küçülse de, o küçülen giysilerden çıkarılan rengarenk minderler, evin her köşesine neşelerini taşırdı. O zamanlar bir şeyin değerini bilmek, onu sonuna kadar kullanmak demekti. Eskiyen bir şeyin yerine yenisi alınmazdı. Her şeyin bir ömrü vardı ve o ömür, uzatılmak için özenle korunurdu. Bu, sadece eşyalar için geçerli değildi; insanlar da öyleydi. Bir selamla, bir hal hatır sormadan kimse birbirinden uzaklaşmazdı. O zamanlar, komşular birbirini tanır, aralarındaki bağlar her şeyin önündeydi. İhtiyaç, dostluğa dönüştü, yardımlaşma ve fedakârlık, insanın doğasında vardı. Ne bir karşılık beklenirdi, ne de bir çıkar hesaplanırdı. Sadece içten bir yardım, samimi bir söz yeterdi.
O eski zamanlarda, sahip olduğumuz şeylere bakarken, ne çok şeyimiz olduğunu fark ederdik. Büyük değil belki ama değerli şeylerdi; bir parça ekmek, bir sıcak çay, bir gülümseme… Gerçek anlamda sahip olduğumuz her şey, gönül almanın ve edebin içinde saklıydı. İnsanlar zor zamanlar yaşasa da, şükretmek için bulurlardı bir şeyler. Yokluklar içinde bile minnettar olmanın bir yolu vardı. Çünkü o zamanlar, sahip olduğumuz her şeyin kıymetini biliyor, her anı tam anlamıyla yaşıyorduk. Bir arada olmanın, bir yudum çayın, bir gün batımının kıymetini bilmek, öyle kolay değilmiş aslında. Belki de, o zamanlar her şey o kadar sadeydi ki, değeri anlaşılmıyordu. Ama şimdi bakınca, bir zamanlar sahip olduğumuz her şeyin ne kadar özel olduğunu hissediyoruz.
İnsanlar arasındaki ilişkiler, sadece selamlaşmakla değil, birbirinin yükünü paylaşmakla büyürdü. Herkes bir diğerine bir şekilde dokunur, ona bir şeyler bırakırdı. O zamanlar, karşımızdaki insanı dinlemek, sadece ona kulak vermek değil, kalpten duymak anlamına gelirdi. Her şeyde bir derinlik vardı. Her davranış, her söz, her bakış, bir anlam taşıyordu. Ama şimdi her şeyin hızla geçtiği, her şeyin değerini unuttuğumuz zamanlarda, o eski zamanların eksikliğini hissediyoruz.
"Ahhh o eski zamanlar…" diyerek, içimizde bir eksiklik, bir boşluk büyür. O zamanların özlemiyle dolu kalbimiz, bir anlığına da olsa, o sade ve içten hayatı yeniden yaşamak ister. Ama biliyoruz ki, o zamanlar artık yok. Belki de eski zamanları hatırlayarak, bugünün hızla geçen dünyasında onlara dair bir iz bırakabiliriz. Çünkü her şey bir zamanlar basitti, her şeyin bir değeri vardı, ve her şeyin bir amacı vardı. Şimdi, o anıları hatırlayarak, hayatı yeniden anlamlandırmak, belki de kaybolan güzellikleri geri getirebilir.
Yorumlar
Yorum Gönder