Benim Yolum


Benim hayatım, benim yolculuğum, ben ne yaparsam o olur. Bazen herkesin diline düşerim, yaptığım kimseyi ilgilendirmez. Ne zaman gülsem, arkamdan neden gülüyor diye soran olur, ne zaman üzülsem, "Neden?" diye soran. Ama nihayetinde hep bir şey var; ben kimseye kendimi anlatma zorunluluğunda değilim. İsterim ki, herkes kendi yolunu seçsin, kendi sınavını versin, kendi hatalarını yaparak büyüsün. Benim hayatım, benim kararlarım, benim hatalarım… Kendi yaşamımın sorumluluğunu almak da bir o kadar öğretici ve önemli.


Yalnızlık… Evet, bir şeyleri kaybettiğinde insan yalnız kalır, ama yalnızlık bir ceza değildir. Kimi insanlar yalnızlığı korkutucu bir şey olarak görür, ama aslında yalnız kalmak, kendini bulmanın ilk adımıdır. Düşünsene, bir soytarının gidişiyle bir saray yıkılabilir mi? Hangi kral, bir soytarının kaybolmasıyla tahtını kaybeder ki? Kimse kalbinin, ruhunun ne kadar değerli olduğunu bilmeden, başkalarının kayboluşuna bu kadar anlam yükleyemez. Eğer bir insan bir başkasının gidişiyle varlığını kaybediyorsa, aslında o insan daha baştan eksik ve tamamlanmamış demektir.


Hayatımızda bir çok şey kayboluyor, belki bazen fark etmiyoruz. Kalbimiz kayboluyor, ruhumuz kayboluyor, kimimizin beyni de kayboluyor. Kimi insanlar puzzle’ın bir parçasını kaybetmiş gibi hissediyor. Parçalar eksik, tamamlanmamış, bu yüzden tam anlamıyla kendimizi bulmakta zorlanıyoruz. Ama belki de asıl mesele bu kaybolan parçaların seni kim olduğunla yüzleştirmesi, değil mi? Hangi eksik parça seni tamamlayacaksa, onu bulduğunda aslında kaybolan hiçbir şey yoktur.


Sonuçta, kimsenin, senin hayatını şekillendirme hakkı yok. Kendi yolunu bulduğunda, herkesin gitmesi seni korkutmaz. Kendi yolunu bul, eksik parçalarını kabul et ve o parçalarla yeniden bir bütün ol.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar