Yolun beni nereye götürdüğü, hangi vadilerden geçtiğim, hangi uçurumlardan aşağı baktığım hiç önemli değil. Çünkü benim için mesele, yolun kendisi değil, o yolculukta kim olduğum. Rengimi, ışığımı koruyabildiğim sürece, en sert fırtınalar bile beni savuramaz. Kurak bir çölde bile yürüsem, içimde taşıdığım umutla çiçek açarım.

Belki zaman zaman durup düşündüğün olmuştur: "Bu kadar zorluğun içinde nasıl hâlâ böyle ışıl ışıl olabiliyorsun?" İşte sır tam da burada. Yol beni değiştirmiyor; ben yolun üzerine kendi rengimi bırakıyorum. Beni tanıyorsun, biliyorsun. Ne kadar zorlu bir patika olursa olsun, ayak izlerimi hep sevgiyle, dirayetle ve cesaretle bırakıyorum.

Eğer yol sana karanlık geliyorsa, benim ışığıma bak. Çünkü o ışık, sadece bana ait değil. Her düştüğümde, her yaralandığımda yeniden yaktığım bir alev bu. Ve bu alevi seninle paylaşmaktan hiç çekinmedim. Bu yüzden, hangi çölün ortasında kalırsan kal, bil ki çiçek açmayı senden öğrendiğim bir cesaretle sürdürüyorum. Çünkü hayat, ne kadar sert vurursa vursun, bizi elimizdeki renkten ve ışıktan mahrum bırakmaya yetmez.

Bu benim hayata meydan okuyuşum, ama aynı zamanda sevgimle sana verdiğim bir söz: Sen de kendi yolunda kaybolsan bile, renklerini ve ışığını koru. Çünkü hepimiz kendi çölümüzün çiçeğiyiz.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar