Kalpler Kuyunun Dibinde


Günümüzde kalpler, derin bir kuyunun dibinde hapsolmuş gibi. Çıkmak için çırpınıyor ama duvarlar yosun tutmuş; kaygan ve soğuk. O yosunlar, zamanla sevgiyi unutan yüreklerin sessiz tanıkları gibi. Eskiden sevgi, içimizi ısıtan bir alevdi; şimdi ise küller arasında kaybolmuş bir kıvılcım.

Bir zamanlar sevmek, yaz sıcağında buz gibi sulara atlamak gibiydi. Ruhumuzu tazeler, bedenimizi canlandırırdı. Şimdi ise sevgiyi tüketmekten korkar hâle geldik. Kendimizi ve duygularımızı bir fanusun içine hapsettik. Hiçbir şeyimizi paylaşamaz olduk, aşkı bile.

Oysa aşk, her zaman iki kişilik bir yolculuktu. Aynı gökyüzüne bakmak, aynı hayali paylaşmak, aynı yolda yürümekti. Şimdi insanlar, aynı yolda yürümek yerine birbirine yabancı yollarda kaybolmayı seçiyor. Sevgiyi paylaşmak yerine onu saklıyoruz, sanki paylaşırsak azalacakmış gibi.

Ama sevgi, paylaştıkça büyüyen tek şeydir. Bir elin diğerine dokunuşunda, bir gülüşün yankısında, bir kalbin diğerine açılışında kendini gösterir. O kuyunun dibinde bekleyen kalpler, bir gün birbirlerine yeniden ulaşmayı başaracaklar mı? Bu sorunun cevabı, cesaretimizde saklı.

 Yapmamız gereken tek şey, sevginin bizi serinletmesine izin vermek. O yosunlu duvarlara tutunup yukarı çıkmak, kalplerimizi yeniden ışığa kavuşturmak. Çünkü insan, sevdikçe yaşar. Ve sevgi, en karanlık kuyulardan bile çıkaracak kadar güçlü bir ışıktır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar