Çelişkilerle Örülü İnsanlık


Kürk giymenin ihtişamıyla, doğanın çığlıkları arasında nasıl bir bağ vardır? O bağı görmezden gelmek kolaydır, çünkü lüksün ve ihtişamın içinde vicdanın sesi, bir fısıltı kadar sessiz kalır. "Kibir kötüdür" deriz, ama o kibri üstümüzde bir giysi gibi taşırız. İşte insanın en büyük yanılgısı burada başlar: Hem değerleri savunur hem de değerlerin bizzat karşısında durur.

Bir düşün: Bir mağazada pırıltılı vitrinlerde sergilenen kürkler, kışın soğuğundan korumak için değil, statü göstergesi olarak tasarlanmıştır. Kürk, bir zamanlar o hayvanın yaşamını örten bir zırhtı, şimdi ise insanın ego kalkanı. Hayvanın acısını, doğanın çığlığını ne kadar duymazdan gelsek de bu gerçek değişmiyor. İnsan, konforu ve arzuları uğruna başkalarının yaşamlarını hiçe sayıyor. Ama sonra ne yapıyoruz? "Allah büyüktür" diyoruz. Bu, bir çeşit aklama mı yoksa bir yüzleşmeden kaçış mı?

Sadece hayvanlar mı? Doğa... Yağmur ormanlarını hatırla. İnsanlık, o eşsiz ekosistemi birkaç odun, biraz tarım arazisi ve petrol çıkarma uğruna yok ediyor. Yağmur ormanları dünya için bir akciğer gibiyken, bu akciğeri kendi elimizle kesip atıyoruz. Ama ne diyoruz? "Allah büyüktür." Bu söz bir umut mu, yoksa bizim yıkıcılığımızı gizleyen bir örtü mü?

Kibir sadece kürkte mi gizlidir? Beton binaların yükseldiği şehirlerde, doğanın ezildiği asfalt yolların üzerinde, insanoğlunun gücünü göstermek için doğaya meydan okuyuşunda da gizlidir. Gökyüzüne uzanan plazalarımızla gurur duyarız, ama o gökyüzüne bir kuşun yuva yapacak yer bulamayışını önemsemeyiz. Ve sonra da, "Allah büyüktür" deriz.

Kula kulluk etme meselesine gelirsek, bu modern dünyanın en sessiz çığlığıdır. İnsanoğlu artık başka insanlara değil, markalara, trendlere ve statülere kul köle oldu. Bir markanın logosunu taşıyan çantayı alabilmek için haftalarca çalışırız, bir konum ya da itibar uğruna kendi değerlerimizi satarız. Ama sonra ne yaparız? Yine aynı söz: "Allah büyüktür."

Oysa Allah’ın büyüklüğüne inanmak demek, onun yarattığı her şeye saygı göstermek demektir. Onun büyüklüğüne inanmak, doğayı korumak, hayvanları sevmek, insanlara adil davranmak demektir. Sözde değil, eylemde iman etmek gerekir. Ama bu kadar çelişkiyle doluyken, insanlık gerçekten Allah’ın büyüklüğüne inanıyor mu, yoksa sadece kendi vicdanını susturmak için mi bu sözleri söylüyor?

Mesele sadece kürk değil. Mesele, insanın kendi içindeki çelişkileriyle yüzleşmesidir. Vicdanın derinliklerinde, bu soruyu herkes kendine sormalıdır: Söylediklerimle yaptıklarım aynı yolda mı yürüyor, yoksa birbirine zıt mı? İşte bu yüzleşme, gerçek büyüklüğün ne olduğunu anlamamızı sağlayabilir.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar