Kendi aklının fesatlığını karşılaştığın her insanda aramaman gerektiğini anlatmak o kadar basit ki, ama aynı zamanda o kadar derin bir mesele. Çünkü insan, kendi içinde ne taşıyorsa onu görür. Kalbin güzelse, başkalarının güzel yönlerini fark edersin. Ama içinde karmaşalar varsa, dışarıda da sadece karmaşa ararsın.
Düşünsene, birileri seni gülümseyerek selamlıyor. “Acaba benden bir şey mi isteyecek?” diye düşünüyorsun. Ya da biri güzel bir söz söylüyor, hemen “Bu işin altında ne var?” diye sorguluyorsun. Aslında belki de hiçbir şey yok. Belki de sadece o anın samimiyetini yaşamana izin veriyor hayat. Ama sen, geçmişteki olumsuz tecrübelerini bugünün masasına taşıyarak kendini hem yargıç hem de kurban yapıyorsun.
Burada durup sormak gerekiyor: Karşımdakine mi güvenmiyorum, yoksa kendime mi? Çünkü insanın kendi zaaflarını bilmesi, başkalarını anlamasında anahtar bir rol oynar. Eğer sürekli şüphe içindeysen, belki de bu senin kendi hatalarının yankısıdır.
Bak, hayat zaten zor. İnsanlar her zaman iyi niyetli olmayabilir, bunu hepimiz biliyoruz. Ama bu, herkese aynı gözle bakmamız gerektiği anlamına gelmez. Herkesin hikâyesi farklı, niyeti farklı. Belki senin fesatlık sandığın şey, sadece senin o ana yüklediğin bir anlam. Belki de o kişi hiç senin düşündüğün gibi değil.
Bir hikâye duymuştum; bir adam sürekli etrafındaki insanları bencil ve kötü niyetli olmakla suçluyormuş. Bir gün bir bilgeye gidip dert yanmış: “Herkes bencil, kimse dürüst değil!” Bilge, ona kirli bir gözlük vermiş ve demiş ki: “Bu gözlüğü tak ve bana çevreyi tarif et.” Adam gözlüğü takınca her şey kirli, bulanık görünmüş. Bilge gülümsemiş: “Senin sorunun çevreyle değil, gözlüğünle. Gözlüğünü temizle, dünyayı öyle gör.”
Belki de hayatımızda yapmamız gereken tam olarak bu: Gözlüklerimizi temizlemek. Çünkü başkalarını yargılamadan önce kendimize bakmak, en büyük olgunluk göstergesi.
Kendi fesatlıklarını başkalarında aramak yerine, kendini tanımaya başlasan? Emin ol, dünya daha samimi bir yer gibi görünecek.
Yorumlar
Yorum Gönder