Bugün, sustum. Kendimle bile konuşmamaya karar verdim. Zihnimde yankılanan o sonsuz cümleleri bir kenara bırakıp sadece dinleyeceğim. Öyle ya, çoğu zaman biz konuşurken, hayatta gerçekten söylenenleri kaçırıyoruz. Duyguların, seslerin ve hatta sessizliğin bize anlatmak istediklerini fark etmiyoruz.

Bugün, sessizliği kucakladım. Sabah çayımdan bir yudum alırken, bardağın kenarında biriken buharı fark ettim. O buharın yükselişini, bir süre sonra dağılmasını izledim. Konuşmaya kalksam, belki de göremeyecektim.

Dışarı çıktım. Rüzgârın ağaç dallarıyla nasıl dans ettiğini dinledim. Her yaprağın, her esintinin kendine has bir hikâyesi varmış meğer. Ama bunu, anca sustuğumda öğrendim.

Kendi içimde de bir rüzgâr esti. Geçmişten taşıdığım düşünceler, "niye böyle oldu" diye sorduğum anlar, geleceğe dair planlar... Hepsi bir süre sustu benimle birlikte. Ve ilk kez, o karmaşanın altındaki sessizliği fark ettim. Garip bir huzur bu. Biraz tanıdık, biraz ürkütücü. Ama içten içe biliyorum, insanın kendini dinlemesi için önce susturması gerekiyor.

Belki de hayatın bize fısıldadıklarını hep kaçırıyoruzdur. Koşarken duyamayacağımız kadar alçak sesle konuşuyor çünkü hayat. Belki de onun dilini öğrenmek, önce kendi sesimizi kısmaktan geçiyor.

Bugün, hiçbir şey konuşmadım. Ama belki de yıllardır ilk kez gerçekten dinledim. Ve inan bana, bu sessizlik konuşmalardan çok daha fazlasını anlattı.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar