Günümüz dünyası, ironilerle örülmüş bir sahne gibi. Herkesin sevgiden bahsettiği, ama kimsenin birbirine gerçekten güvenmediği bir çağdayız. Sevgi sözcükleri dillerden düşmüyor, ama bu kelimeler çoğu zaman samimiyetten uzak, yüzeysel bir yankıdan ibaret. Her şeyin para olmadığı söylense de, parası olmayanların göz ardı edildiği bir düzende yaşıyoruz. Değerler, insanın kim olduğu değil, neye sahip olduğu üzerinden ölçülüyor. Ve bu düzende, insanlar bir zamanlar sahip oldukları bütünlüğü kaybetmiş, parçalanmış birer puzzlea dönüşmüş durumda.


Ruhların karanlık köşelerinde yankılanan boşluklar, artık birçoğumuzun kimliğini şekillendiriyor. Kimisi ruhunu kaybetmiş; hayata karşı tutkuları, heyecanları tükenmiş. Kimisi beynini, yani düşünebilme, sorgulayabilme yetisini yitirmiş; toplumun dayattığı kalıplara boyun eğmiş. En acısı da kalbini kaybedenler... Merhameti, şefkati, sevgiyi içinde taşıyamayan, sadece kendi çıkarları için yaşayan insanlar. Kalpsiz bir insan, yalnızca başkalarına değil, kendisine de yabancılaşır. İşte bu yabancılaşma, insanı insandan uzaklaştıran ve aramızdaki görünmez duvarları yükselten temel sebeplerden biridir.


Modern çağ, insan ilişkilerini yüzeyselleştiren bir sahne kurdu. Sosyal medyada dostluklar, sevgi sözcükleriyle süslenmiş görsellerle sergilenirken, gerçek hayatın içinde yalnızlık ve samimiyetsizlik derinleşiyor. İnsanlar, bir yandan kalabalıklar içinde kaybolurken, diğer yandan ruhlarının derinliklerinde yalnız kalıyor. Anlam arayışı yerini tatmin arayışına, paylaşma isteği ise tüketme dürtüsüne bırakıyor. Bu yüzden artık bakışlarımız boş, sözlerimiz eksik, sarılmalarımız samimiyetsiz. Kalpten gelen bir gülüşe, içten bir sohbete hasretiz.


Peki, bu kayboluşun içinde umut var mı? Belki de en çok bu soruyu sormalıyız kendimize. İnsanlığımızı yeniden bulmak için ruhumuzu, aklımızı ve kalbimizi tekrar bir araya getirmek gerekiyor. Puzzleın eksik parçalarını tamamlamak için çaba sarf etmeliyiz. Gerçek sevgi ve güven, önce kendimize dürüst olmaktan, sonra da başkalarına karşı açık yürekli davranmaktan geçiyor.


Unutmayalım, insan bir bütündür. O bütünü korumak, hem kendimize hem de dünyaya borcumuzdur. Yoksa bu çağ, sevgisizliğin ve güvensizliğin girdabında kaybolmaya mahkum bir dönemeçten öteye geçemez. Belki de şimdi, daha fazla geç olmadan, insan olmanın ne demek olduğunu hatırlamanın tam zamanı.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar