Geçen gün bir arkadaşımla kalabalık bir kafede buluştuk. Yoğun bir spor antremanın ardından kahve eşliğinde sohbet etmek, bir nebze olsun rahatlamak istiyordum. Sohbet ilerledikçe, arkadaşım çantasından bir şey çıkardı ve bana dönerek, "Rahatsız olur musun?" diye sordu. Merakla bakarken, eline bir örgü aldı. Kafede oturmuş, herkesin bakışlarını üzerinde toplarken örgü örmeye başlaması beni şaşırttı ama bir yandan da hayranlıkla izledim.

"Tabii ki rahatsız olmam," dedim, "Hatta akşamları vakit buldukça ben de örüyorum. Ama hiçbir zaman senin gibi bir kafede, üstelik gençlerin bulunduğu böyle bir ortamda bunu yapmaya cesaret edemedim."

Arkadaşım gülümsedi, örgüsünü örmeye devam etti ve o an fark ettim ki, aslında hepimizin ihtiyacı olan biraz daha özgüven. Öyle bir özgüven ki, başkalarının ne düşüneceğini umursamadan kendin olmaktan çekinmeyeceksin. Çünkü o gün, onun bu davranışı bana bir şey öğretti: Kendimizi kısıtlayan sadece başkalarının bakışları değil, aslında kendi içimizde yarattığımız engeller.

Kadınların özgüvenli olması sadece onların bireysel mutluluğu için değil, aynı zamanda toplumun sağlıklı bireyler yetiştirmesi için de hayati önem taşıyor. Çünkü özgüvenli bir kadın, özgüvenli çocuklar yetiştirir. Özgüveni yüksek bir birey ise hayatın her alanında daha sağlam adımlar atar, daha kolay risk alır ve karşısına çıkan fırsatları değerlendirmekten çekinmez.

Mesela düşünün; bir kadın bir kafede örgü örmekten çekiniyorsa, belki başka bir kadın iş yerinde fikrini söylemekten çekiniyor, bir başkası ise bir hayalini gerçekleştirmek için adım atmaktan korkuyor. Bu korkular hepimizin içinde bir yerlerde var, ama bunları aşmanın yolu kendimize olan güvenimizi inşa etmekten geçiyor.

O gün arkadaşımı izlerken aklıma şu geldi: Hayatta küçük gibi görünen ama aslında çok anlamlı olan cesaret anları var. Birinin kafede örgü örmesi basit gibi görünebilir ama aslında derin bir anlam taşıyor. Bu, "Ben buradayım, varlığımı ve tercihimi göstermekten çekinmiyorum," demenin bir yolu. Aynı şekilde, bir toplantıda fikrini paylaşmak, yanlış yapma korkusuyla geri durmamak, hatta sokakta yalnız başına yürürken başını dik tutmak bile özgüvenin farklı bir yansıması.

Eğer biz yetişkinler olarak özgüvensiz davranışlar sergilersek, çocuklarımız da bizden bunu öğrenir. Onlara "Başkalarının ne dediği önemli değil, sen yeter ki doğru bildiğin yolda ilerle," demek yetmez. Bunu yaşayarak göstermemiz gerekir. Çocuklar en çok bizim davranışlarımızdan öğrenir. Eğer bir kadın olarak, kendi sınırlarımızı genişletip hayatta daha cesur adımlar atabilirsek, sadece kendimizi değil, bizden sonra gelecek nesilleri de etkileriz 

Bu yüzden, belki hepimiz küçük adımlarla başlamalıyız. Belki kalabalık bir kafede örgü örmek kadar basit bir şeyden başlayabiliriz. Ya da bir gün hiç yapmadığımız bir şeyi deneyerek kendimize meydan okuyabiliriz. Bu küçük cesaret anları, zamanla birike birike bizi daha güçlü ve özgür bireyler haline getirir.

O gün arkadaşımla geçirdiğim o kısa an, bana kocaman bir ders verdi. Özgüvenin sadece bir duruş değil, bir yaşam biçimi olduğunu fark ettim. Hepimiz biraz daha cesur olabilirsek, hem kendi hayatlarımızı hem de çevremizi güzelleştirebiliriz. Belki bir gün ben de bir kafede örgü örme cesaretini gösterebilirim. Ve belki o gün, başkalarına da aynı ilhamı verebilirim.

Kendimize olan güvenimizi büyütelim ki, hayallerimizi gerçekleştirmekten çekinmeyelim. Çünkü bu hayatta asıl sınırlar, başkalarının bakışlarında değil, bizim kendi içimizde yarattığımız duvarlarda gizlidir.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar