Hayatta mucizeler her zaman gelir, ama bazen o kadar yorgun oluruz ki onları göremeyiz. Bir fırsat burnumuzun ucundayken kaçıp gider, ardından “Keşke o an fark etseydim” deriz. Ama işte burada güzel bir gerçek devreye giriyor: Hayatta hiçbir şey için asla geç değil. Kaçırdığın bir fırsat, başka bir kapıyı açar. Yeter ki bu kez fark etmeyi öğren.

Mucizeler dediğimiz şey aslında büyük ve göz kamaştırıcı olaylar olmak zorunda değil. Bazen bir dostun sana uzattığı eldir, bazen bir yabancının gülümsemesi, bazen de içinde patlayan küçük bir cesaret kıvılcımıdır. Ama işin sırrı şu: Onları tanımayı bilmek gerek. Çünkü mucize, yalnızca hazır olana görünür.

Kaçırdığımız fırsatların arkasından üzülmek, durup kendimizi yargılamak en kolay yol. “Bunu nasıl fark edemedim?” ya da “Benim neden böyle bir şansım yok?” diye düşünmek hepimizin düştüğü bir tuzak. Ama şu an tam da fark etme zamanı. Geçmişi değiştiremezsin ama şu an alacağın bir kararla yarınının mucizesini yaratabilirsin.

Örneğin, belki yıllardır yapmak istediğin bir şey var. Ama hep “Zamanı değil” diyerek erteledin. Şimdi düşün: Bu gerçekten doğru mu? Yoksa yalnızca korkularının seni engellediği bir bahane mi? Unutma, fırsatlar her zaman “mükemmel” bir şekilde gelmez. Kimi zaman o fırsatı senin yaratman gerekir.

Ve işte en güzel nokta: Hayat hiçbir zaman seni evlatlıktan reddetmez. Sana hep bir şans daha sunar. Her sabah uyandığında, her nefes alışında, her yeni karşılaşmada sana “Haydi, bir daha dene!” diye fısıldar. Ama bu sesi duyabilmek için suskunluğun içindeki cesareti dinlemen gerekir.

O yüzden, gözlerini açık tut. Kalbini açık tut. Bir fırsatı kaçırmış olabilirsin ama o fırsatın bıraktığı iz, seni yeni bir yola hazırlıyordur. Hayat bazen çok acımasız gibi görünse de aslında oldukça cömerttir. Sen yeter ki mucizeleri görmeyi öğren ve kapıyı açık bırak. Belki de mucize, senin cesaret edip ilk adımı atmanı bekliyordur.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar