Sevgili dostlar, enayilikle iyilik arasındaki farkı anlamak, bana bir bardak çay içer gibi kolay gelsin isterdim ama gelmedi. Öyle bir mesele ki bu, çözmek yaklaşık yarım asır aldı. Evet, tam 50 yıl! Düşünebiliyor musunuz, neredeyse insan ömrünün yarısı. İnsan, bu farkı öğrenmeden mezara gitmesin diye uğraşıyor resmen.

Baştan alayım: Her "iyi niyet" sandığınız şey, aslında kendinizden bir parça daha hediye etmekmiş meğerse. Ve bu hediyenin karşı taraf tarafından kıymeti bilinmezse, bingo! Enayi damgasını alıyorsunuz. Tabii bunu fark etmek öyle bir gecede olmuyor. Benim gibi düşe kalka, sürüne sürüne öğreniyorsunuz.

Bir süre sonra fark ediyorsunuz ki mesele "iyi olmak" değilmiş; mesele, "ne zaman ve kime iyi olmak gerektiğini bilmek"miş. İşte bu ayrımı yapana kadar o kadar çok 'tecrübe' yaşadım ki, kendime bir madalya takmam an meselesi!

Bakın, demem o ki, iyilik yapın tabii, ama önce bir durup düşünün: "Bu yaptığım iyilik mi, yoksa kendimi kaptırıp enayi damgasını yediğim bir hareket mi?" Eğer bu soruyu sormazsanız, hayat size sormayı öğretir. Ama hayat öğretirken biraz acımasızdır, haberiniz olsun.

Ben öğrendim, size de tavsiye ederim. Ama bunu fark etmek için yarım asır beklemeyin. Hayat kısa, iyilik baki, ama enayilik kader değil! 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar