Ah, sevgili dostlar, oturun şöyle bir kahve alın, çünkü konumuz hayli derin ama bir o kadar eğlenceli! Arkanızdan en ağır lafları edenlerin, en çok iyilik ettikleriniz olması ne acayip bir ironi, değil mi? Hani siz onlara iyilik yaparken bir yandan da “Bu bana dua eder artık!” diye düşünüyorsunuz ya, oysa o sırada sizin hayat hikayenizi açık artırmaya çıkarmış olabilirler. "Kim daha çok dedikodu yapacak, birinciye sürpriz ödül!"

Sen Sırlarımı Sakla, Ben Dedikodunu Yaparım!

İnsanlık olarak herhalde şu şekilde çalışıyoruz: Siz sırlarınızı altın kutulara koyup en güvendiğiniz arkadaşınıza veriyorsunuz. Ama o ne yapıyor? O kutuyu alıyor, çarşıya çıkarıyor, "Vallahi satmıyorum, ama gösteriyorum!" diyor. Eh, halkın ilgisi büyük.

Mesela siz ona bir yanlışınızı ya da bir ufak sırrınızı veriyorsunuz. O ne yapıyor? İlk buluştuğu kişiye, "Aman aman, kim bilir neler yapıyor da bize sadece bu kısmını anlatıyor!" diye yayıyor.

Bir de açık yakalama avcıları var. Bu tip insanlar “Kusur koleksiyoneri” olarak anılmalı. Siz onlara kusursuz bir dostluk sunmaya çalışıyorsunuz, ama onlar? Gözleri hep üzerinizde. Sadece  bir hata yapın da, "Vay be, sandığımız gibi değilmiş!" diye içlerinde bir zafer çığlığı atsınlar. İşte bu yüzden, arada sırada küçük bir açık verin, keyiflesin yavrucaklar.

Bazı arkadaşlarımız biz iyilik yaptıkça, onlar bunu "Açık büfe" olarak görüyor. Her türlü nimeti alıyorlar ama son lokmada dönüp bir tatlı laf edemiyorlar:

"Yani, çok becerikli değilsin ama yapıyorsın bir şeyler..."

Bakın işte bu cümleye dikkat edin. Bu, dedikodu yapmadan önce aldıkları küçük bir koşu turudur.

Sonuç mu? 

Eğer hayatınızda böyle insanlar varsa, bir kez düşünün:

İyilik yapmayı kesin demiyorum, ama onları şaşırtın. Bekledikleri iyiliği değil, hiç beklemedikleri bir dürüstlükle yüzleştirin.

"Bak canım, arkamdan konuştuğunu biliyorum ama, konuşuyorsun da bir derinlik yok. Biraz daha yaratıcı ol lütfen!"

İyilik yapmak güzel bir şey. Ama iyilik ettiklerinizin kim olduğuna dikkat edin. Çünkü bazıları için siz sadece, malzeme kaynağısınız. Hayatta iyilikleri saklamak önemli; ama bazen saklamaya değen kişiyi bulmak daha da önemli.

Hadi şimdi kalkın, şu kahveyi bir keyifle için!

 Şimdi işin özüne geliyoruz! Bu insanlar neden böyle yapıyor? Çok basit: sizin seviyenize çıkamadıklarında, sizin gibi olamadıklarında ya da sizin doğalca yaptığınız şeyleri denedikleri hâlde çuvalladıklarında devreye “Kıskançlık Akademisi” giriyor. Mezuniyet törenlerinde dedikodu yapmayı öğrenip, "Taklit ama asla orijinal değil" diplomasını kapıyorlar. Gelin bunu masaya yatıralım ve bu durumun komedisini birlikte çıkaralım.

Sen bir işi yapıyorsun, hem de öyle bir yapıyorsun ki insanlar hayran hayran izliyor. Onlar ne yapıyor?

"Ben de denerim, çok zor bir şey değil herhalde!" diyorlar.

Sonra deniyorlar, deniyorlar, deniyorlar... Ama olmadı mı olmuyor işte! Şöyle bir diyalog geçiyor içlerinde:


"Ya bu kadın/erkek nasıl yapıyor?"

"Bilmiyorum ama bende aynı durmuyor."

E tabii ki durmaz, çünkü taklit asla orijinali geçemez. Hani pazardan aldığın çakma çanta gibi; uzaktan Gucci, yakından Gazi Osman Paşa!

Sahip Olmadıkları Tek Şey: Sen

Biliyor musun, bazen mesele para, mal mülk falan da değil. Senin enerjine, karakterine, yaptığın işlere sahip olamıyorlar. İşte orada işler değişiyor. Mesela sen bir ortamda konuşuyorsun, herkes dikkatle seni dinliyor. Onlar konuşuyor, kimse bakmıyor bile. Kendi kendilerine düşünüyorlar:

"Ben neden bu kadar etkileyici değilim?" Ama kimse şunu kabul etmiyor: Karizma, nalburdan alınmaz, o içten gelir.

Başaramayınca yolu kesiyorlar. Hani sen yolda yürüyorsun, hedefe doğru tam gaz gidiyorsun ya, onlar arkandan yetişemeyince bir de ne yapıyorlar? Önüne taş koymaya çalışıyorlar. Ama taş koyma kapasiteleri de çok komik:

"Belki düşer, haha!" diye düşünüyorlar ama sen o taşı zıplayarak geçiyorsun. İşte o zaman içlerinden şu lafı geçiriyorlar:

"Allah kahretsin, bu da olmadı!"

Final Sözü: Doğanın Kuralı

Sonuç olarak, bu işin bir doğası var: Güneş parladığında birileri yanar, birileri de bronzlaşır. Ama güneşin ne suçu var? Sen hep parladığın için onların gölgede kalması doğal! Son olarak onlara şu lafı bırak:

"Ben yaptıklarımla parlıyorum, siz ise lafınızla yanıyorsunuz. Ne yapayım, herkes kendi yolunda!"




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar