Bir uçurumun kıyısında insanlık: Yenidoğan Çetesi ve vicdanın kayıp hikayesi Nasıl başladık biliyor musunuz? Önce küçük görünen hatalarla. Çevremizi hiçe sayarak, doğamıza saygıyı kaybederek... Arabalarımızdan çöpleri rastgele yollara savurduk, sokaklarımızı çöplüğe çevirdik. Belki de bu ilk adımdı; çevremize karşı olan saygısızlığımız, içimizdeki yozlaşmayı büyüttü. Çöpler her yerde, kirletilmemiş bir sokak kalmadı. Bu küçük adım çok daha büyük felaketin habercisiydi. Sonra, en savunmasız canlılara, sokak hayvanlarına yöneldi bu kayıtsızlık. Kedileri, köpekleri tekmeledik, taşladık. Kuyruklarını kestik. Onların "sahipsiz" olduğunu zannederek, dilediğimiz gibi davranabileceğimizi düşündük. Ancak o masum hayvanların, bu dünyada bizden daha fazla hakları olduğunu unuttuk. Çünkü onlar da birer canlıydı; acıyı, korkuyu ve sevgiyi hisseden varlıklardı. Fakat biz, gücü kötüye kullanmayı bir meziyet gibi görmeye başlamıştık. Daha sonra sıra, sokakta gördüğümüz insanlara geldi. Sah...
Kayıtlar
Ekim, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
ÖFKE ZEHİR İLİŞKİSİ Bazen öyle anlar oluyor ki, öfkeyi içimizde tutuyoruz, sanki o kişiye ya da duruma kızgın kalırsak, bir şekilde onları cezalandıracakmışız gibi geliyor. Ama işin aslı tam tersi. Öfkeyi içimizde biriktirdiğimizde, zarar gören asıl kişi biz oluyoruz. Çünkü o öfke, hem ruhsal hem de fiziksel olarak bizi yıpratmaya başlıyor. İçimizde tuttukça daha da ağırlaşıyor, bizi daha gergin ve huzursuz hale getiriyor. Düşünsene, birine öfkelisin ve bunu sürekli içinde yaşatıyorsun. Onun senin hakkında ne düşündüğünden bağımsız, sadece senin içinde büyüyen bir sıkıntı bu. Geceleri uykuların kaçıyor, sürekli kafanda aynı olayları döndürüp duruyorsun. Zamanla sadece zihnen değil, bedenen de etkilenmeye başlıyorsun. Miden ağrıyor, başın ağrıyor, hatta bazı günler sanki hiçbir şey yapacak enerjin yok gibi hissediyorsun. Oysa belki de öfkelendiğin kişi hayatına devam ediyor, senin içindeki fırtınadan habersiz. Bunu fark ettiğimde, aslında kendime ne kadar büyük bir zarar verdiğimi ...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
HAYATIN HAFİFLİĞİNİ YAŞAMAK Hayatımızda doğru insanlar varsa, gerçekten her şey daha kolay ve güzel hale gelir, değil mi? Onların varlığı, ruh halimizi, hatta fiziksel sağlığımızı bile etkiler. Yanımızda güvenebileceğimiz, bizi anlayan ve destekleyen insanlar olduğunda, iç dünyamız daha dengeli olur. Bu da doğal olarak vücudumuza yansır. Kendimizi daha enerjik hissederiz, stresten uzaklaşırız ve hayatın tadını daha çok çıkarırız. Sanki her şey yolundaymış gibi gelir, çünkü aslında o insanlar sayesinde birçok şey gerçekten yolundadır. Bir problemle karşılaştığımızda, “Bu da geçer” diyebilmek çok daha kolay olur. Çünkü bilirsiniz, yalnız değilsiniz. O sorunlar gözünüzde büyümez, aşılması gereken birer engel gibi gelir. Yanınızda size inanan birileri olduğunda, kendinize olan güveniniz de artar. Hatta fark etmeden daha cesur kararlar almaya, hayatınızı daha özgürce yaşamaya başlarsınız. Herkesin size güç veren, sizi yukarı çeken insanlara ihtiyacı vardır. Hayatta doğru insanlar...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
AYRIMCILIK Toplum olarak, ne zaman bu kadar ayrımcı hale geldik? Farklı dini inançlara sahip olanları ötekileştirmeye, bizim gibi düşünmeyenleri kötü insan olarak etiketlemeye nasıl cüret ettik? Sadece farklı fikirler ve düşünce pratikleri nedeniyle bir dedikodu ağı kurup, o kişilere her türlü kötü sıfatı yakıştırırken bundan nasıl böylesine keyif alır olduk? Ne yazık ki, başkalarının politik ya da ideolojik tercihlerini anlamak ve saygı duymak yerine, onları bu tercihler üzerinden değerlendirmek bir alışkanlık haline geldi. Farklı politik düşüncelere sahip insanlarla arkadaşlık yapmak ya da onlarla profesyonel ilişkiler kurmak, her zaman aynı ideolojiyi paylaştığımız anlamına gelmez. Fakat toplum, bu farklılıkları köprü kurmak için bir fırsat olarak görmek yerine, çatışma aracı haline getirmeye başladı. Kişisel ve profesyonel ilişkilerdeki bu anlayışsızlık, insanların birbirlerini yanlış anlamasına ve gereksiz kutuplaşmalara neden oluyor. Bu yüzden artık bu tür durumlara aç...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
BEN DE KORKUYORUM Kendime hep cesur biri olduğumu söyledim, öyle olduğuma inandım. Ama şimdi fark ediyorum ki, aslında cesur değilmişim. Kendi gözümde kahraman gibi görünüp, çevremdeki herkese yardım ederken, kendimi hep en sona bırakmışım. Kendi ihtiyaçlarımı, duygularımı, korkularımı görmezden gelmişim. Asıl cesaretin, insanın kendiyle yüzleşmesi olduğunu bilmiyordum o zamanlar. Kendime acı vermekten, gerçeklerle karşılaşmaktan o kadar korkmuşum ki, bu korkuyu başkalarına yardım ederek, onların hayatını düzene sokmaya çalışarak gizlemişim. Başkalarını sevmekle, onlara destek olmakla gurur duydum hep. Ama bu sevgiyi kendime hiç göstermemişim. Oysa en çok benim ihtiyacım varmış sevilmeye, anlaşılmaya. Kendimi sevmekten, kendimle ilgilenmekten korkmuşum. Çünkü en derinlerde, kendi içimdeki eksikliklerle, zayıflıklarımla yüzleşmeye cesaretim yokmuş. Yüzeydeki sorunlarla uğraşmak, başkalarının dertlerine koşmak daha kolaymış. Kendimle uğraşmaksa, en zor olanıymış. Şimdi a...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
SEFERİHİSAR'DA SONBAHAR Gecenin en derin saatlerinde, karanlığı yaran o ilk gök gürültüsüyle sanki dünya ikiye bölünmüştü. Sessizlik, aniden yankılanan o ürpertici patlamayla yırtıldı. Gök gürlediğinde, yalnızca sesini değil, titreşimini de hissettim. Sanki tüm ev, bu doğa olayının devasa gücü karşısında titriyordu. Gökyüzü bir mesaj vermek ister gibiydi; her şeyin kontrolümüz dışında olduğunu, insanın bu doğa karşısında ne kadar küçük ve savunmasız kaldığını hatırlatıyordu. Şimşek, bir bıçak gibi gökyüzünü ikiye ayırdı, aniden gelen o parlak ışık her şeyi bir saniyeliğine ortaya çıkardı. Ardından yine karanlık… Daha da derin ve tehditkâr bir karanlık. Yağmurun ilk damlaları pencereye vururken, elektrikler gitti. Ev bir anda zifiri karanlığa büründü. Artık hiçbir teknoloji yoktu, hiçbir modern güvence. İçimde eski zamanlara dönmüş gibi bir his vardı. Elektriksiz, sessiz ve yalnız. Gaz lambasını özlemle hatırladım. Eskiden böyle zamanlarda, bir lambanın titrek ışığı her şeyi ...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
EKİM HUZURU Sonbaharın her şehirde aynı olup olmadığını hiç düşündünüz mü? Ağaçların yapraklarını döküşü, rüzgarın o hüzünlü uğultusu gerçekten her yerde aynı mı? Yağmurun evlerin çatısına çiselerken fakir bir evin çatısına zarar vereceği endişesi hep aynı mahcubiyeti mi yaşatır insana? Sokaklardaki çamur, her şehrin çocuğuna aynı keyfi mi sunar? Belki de bu keyfi artık kimse yaşamıyordur; çünkü kapı önlerindeki sohbetler çoktan kısaldı. Şu an Bursa’dayım. Yaşadığım tüm şehirlerde sonbaharlar birbirine benziyor gibi geliyor bana. Belki de her sonbaharın hissettirdikleri aynı, sadece biz onları farklı yerlerde farklı renklerle yaşadığımızı düşünüyoruz. Ekim ayının getirdiği o tuhaf duygu; biraz melankoli, biraz hüzün ve en çok da huzur. Bu duygular beni alıp başka diyarlara sürüklüyor. Birazdan Misi Köyü'ne doğru yola çıkacağım. Tarihi evlerin taş mimarisi, beni her seferinde sanki başka bir zamana, başka bir âleme götürüyor. Orayı terk eden ruhlar gölgelerini almayı unutmuş ...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
PAZAR SABAHI FIRINA GİTMEYECEKTİK Doğduğun Ev Değil, Kocanın Evi Kaderindir: Evlilikte Gerçekler ve Pasaklı Kadınların Yükselişi Evlilik, kimine göre sevgi dolu bir yuva, kimine göre de zorlu bir kariyer. "Doğduğun ev değil, kocanın evi kaderindir" diyen bir toplumda yaşıyoruz. Ama ne garip ki, bu kaderin yükünü taşıyan her zaman kadındır. Öyle ya, eve ekmek alınacak, sofralar kurulacak, kocanın ailesine hizmet edilecek... Ama kadının tüm bu emekleri, sanki görünmez bir perde arkasında yok olur. Kadının pazar sabahı fırın kuyruğunda bekleyip aldığı ekmeği bile takdir etmeyen bir ev düzeninde, o güçlü kadın, kendine “Güçlü kadınım ya, ses etmem” diyerek masaya otururken, kocası kahvaltısını bitirip çoktan kalkmıştır. Sonuç? Sessizlik... Zira güçlü kadın konuşmaz, sadece yapar! Hepimizin bildiği bir gerçek var: Saygıdeğer, hanımefendi gibi eşine ve ailesine sonsuz özen gösteren kadınlar, nedense bir köşeye atılırken, evde saçlarından yağ damlayan, evi dağınık ve kocasına zerr...